Uçsuz bucaksız uçurumun kenarında omuzları hayatın yüklediği ağırlıkla çökmüşken boş gözlerle etrafta olan biteni izliyordu. Kopan fırtınayla kükreyen gökyüzünü, dinmek bilmeyen yağmuru... Sonra sessizce ayağa kalktı, kafasını gökyüzüne çevirip gözlerini yumarken, yağmur damlalarının yüzüne her bir dokunuşu ile hafif hafif titrerken asabi rüzgârı hissetti iliklerinde.

Yorgun bir ağırlıkla gözlerini açtığında onu karşılayan manzara bir hayli korkunç bir güzellikle harmanlamıştı. Kayalara öldüresiye vuran hırçın dalgalar, gökyüzüne kızıl darbeler vurarak izini kaybettiren güneş, tanrının gökyüzüne siyah mürekkebini akıtması için ortam hazırlıyorken martılar birer birer suskunlaşıyordu. Sessizlik insana verilen en büyük nimetken aynı zamanda ruhun büyük ızdırabı hâline gelebiliyordu.

Gece gibiydi bir bakıma, hem huzuru hem bilinmezi yüklüyordu insanın kucağına.

Kayaların üzerine oturmuş küçük bir kız çocuğu gözüne ilişti biraz ötede. Sanki o da bu yükün altında eziliyor gibiydi, bakışlarının huzursuz derinliğinden belli oluyordu bu. Kayalara vuran tuzlu su, çiçekli elbisesinin eteklerini ıslıyordu lakin küçük kız sanki orada durmuyormuş, derin bir ufkun hülyasına boş bakışlarla dalmış gibiydi. Kim bilir bakışlarındaki küskünlük fidelerinin tohumlarını kim oraya ekmişti? Aniden hülyadan çevrilen gözler ona odaklandığında küçük kızın varlığı ürkütmüştü onu. Ne çok kendisine benziyordu bakışları...

Korkuyla uzaklaşmak istedi fakat kız öyle tanıdık bir kırgınlıkla bakıyordu ki gözlerine, esen rüzgâr alev alev yakıyordu tenini. Üzerindeki boğazlı kazak, bir karabasan misali sıkıyordu boğazını. Kızgın ve kırgın gibiydi. Yanına gidip sormak istedi.

Sahi neyi vardı ki? Fakat esen rüzgâr gitmemesi için fısıldıyordu. Gitmemeliydi çünkü o kendisinin suretinden başkası değildi. Bu düşüncesiyle kızın çığlık çığlığa bağırması ani bir öfke filizlendirdi içinde. Kapattı kulaklarını. Duymamalıydı çünkü duymaması gereken şeyler vardı. Biliyordu fakat duymamalıydı. Duymak istemiyordu fakat küçük kız öylesine acılı ve derin bir şekilde bağırıyordu ki duymamak imkansızdı. Uçuruma bakıp son bir çare diye düşündü. Hayalleri ve umutları yakasından tutmuş, son çareye izin vermiyordu.

Gözlerinden akan yaşlarla dizlerinin üzerine çöktü ve sessizce ışığın sönüşünü izledi. Karanlık çöktüğünde belki, belki susardı...