Genç adam, evliliğinin yedinci yılında hâlâ Hatice’ye aşık, çocuklarına bağlı bir babadır. Kasabadaki kırtasiye dükkanı küçük ama huzurlu bir yaşam sunmuştur. Ancak bir gece, beklenmedik bir şey olur.
Rüya:
Genç adam karanlık bir odada, etrafında kitapların, kağıtların ve bir yazı masasının olduğu bir yerde bulur kendini. Karşısında, ona alaycı bir gülümsemeyle bakan Freud duruyordur.
Freud:
(Çenesini sıvazlayarak)
"Bakıyorum hâlâ yazmaya devam ediyorsun, ama artık hikaye bitti, sevgili dostum."
Genç Adam:
(Şaşkın, sert bir tonla)
"Ne diyorsun sen? Benim hikayem bitmedi. Hatice ile güzel bir hayatım var. Çocuklarım, kırtasiyem... Her şey yolunda!"
Freud:
(Alaycı bir şekilde gülümser)
"Evet, yolunda. Ama sen de biliyorsun ki bu bir illüzyon. Rüyanın içindesin, sevgili dostum. Gerçeği hatırlaman gerek. Anneni hatırlaman gerek."
Genç adamın yüzü bir anda asılır. Freud’un gözleri, yüzeyde saklanan bir sırrı delip geçiyor gibidir.
Genç Adam:
(Endişeyle)
"Annem? Ne alakası var şimdi? Annem çok küçükken öldü... Hatırlamıyorum bile onu."
Freud:
(Parmağıyla işaret eder)
"Ah, ama hatırlıyorsun. Onu her zaman hatırladın. Ona başka bir isim verdin: Arzu."
Genç Adam:
(Şok içinde, geriye çekilir)
"Hayır... Arzu benim annem değil. Arzu... Arzu sadece bir hayal, bir figür. Hayatımdaki her şeyin özlemi, sevgisi..."
Freud:
(Sert bir tonla)
"Hayır, sevgili dostum. Arzu, annenin ta kendisiydi. Ve sen, yıllar boyunca onu bir özlem, bir hayal figürü gibi düşündün. Ama yüzleşemedin. Çünkü bu yüzleşme, tüm hikayeni yıkacak bir gerçekti."
Rüya devam eder ve genç adam, bir anda annesi Arzu’yu doğum sırasında kaybettiği anıya geri döner. Ancak bu kez annesi karşısında, genç bir kadın olarak duruyordur.
Arzu:
(Tatlı bir sesle, gözlerinde hüzün)
"Merhaba, oğlum."
Genç Adam:
(Şaşkınlık ve gözyaşları içinde)
"Sen... Sen Arzu musun? Yoksa annem mi? Bilmiyorum... Bu ne anlama geliyor?"
Arzu:
(Sakin bir gülümsemeyle)
"Ben hep senin annen oldum. Ama sen beni hiç anne olarak göremedin. Çünkü ben seni doğururken gittim. Seni kollarıma alamadım. Ve sen, her zaman bu boşluğu doldurmaya çalıştın. Hatice’de, çocuğunda, her şeyde beni aradın."
Genç Adam:
(Yıkılmış bir şekilde dizlerinin üstüne çöker)
"Bu doğru değil... Ben seni hatırlamıyorum. Sadece bir hayal... Bir his vardı. Ama ben hep bir annenin sevgisini hissettiğimi sandım."
Arzu:
(Elini onun omzuna koyar)
"Bu his, bendim, oğlum. Ama beni özlemeye son vermelisin. Artık kendin olmalısın. Beni unut demiyorum, ama beni sadece bir özlem olarak yaşamaktan vazgeç."
Kasabayı terk etmeye karar verdiği gece, genç adam Hatice’ye son bir kez dokunmak, onun kokusunu bir kez daha içine çekmek ister. Evdeki sessizlik, yaklaşan vedanın ağırlığını taşıyordur.
Genç Adam:
(Derin bir nefes alır, gözleri dolu)
"Hatice… Sana bir şey söylemem lazım. Artık gitmem gerekiyor."
Hatice:
(Bu sözleri bekliyormuş gibi sakin ama gözleri dolu)
"Biliyorum. Çok uzun zamandır biliyorum. Ama bekledim. Belki kalırsın diye. Ama bu, senin yolun."
Genç Adam:
(Ellerini onun ellerine alır)
"Sen benim her şeyimsin, Hatice. Ama artık seninle olsam da kendimi tamamlanmış hissetmiyorum. İçimde bir boşluk var, bir yolculuk yapmam gerekiyor."
Hatice:
(Başını sallayarak, gözlerini yere indirir)
"Sana kızamam. Çünkü sen her zaman sözlerini tuttun. Bana, çocuklarımıza hep iyi bir eş ve baba oldun. Ama bu boşluğu senin içinde hep hissettim. Belki de seni sevdiğim için hissettim."
Genç adam onu yakınına çeker. Parmakları Hatice’nin yüzünü nazikçe okşar, sanki her bir çizgiyi hafızasına kazır gibi.
Genç Adam:
"Senden gitmek, ölmekten zor. Ama sen benim hayatımsın, Hatice. Ben… seni tanımadan önce neydim bilmiyorum. Ama artık bilmek zorundayım. Senden bir parçayla gitmek istiyorum. Senden kalan, senin gibi saf, senin gibi güzel bir parçayla."
Hatice:
(Gözleri dolu ama gülümsüyor)
"Benden zaten iki parçan var, iki güzel çocuğun. Ama üçüncüye de hazır mıyız, dersin?"
Bu sözler genç adamı bir an duraksatır. Hatice’nin gözlerinde hem hüzün hem de derin bir aşk vardır. Genç adamın elleri titreyerek onun saçlarını yüzünden çeker.
Genç Adam:
"Sen… Beni nasıl bu kadar sevebiliyorsun? Sana yetemedim, Hatice. Ama bana bu hayatı verdin."
Hatice:
(Hafif bir kahkaha atar, gözyaşlarını silerek)
"Ben senin hep gitmek isteyeceğini biliyordum. Seni sevdiğim için de buna izin verdim. Sen kendini bulmadan bize dönemezdin."
İkisi de aynı anda eğilir ve birbirlerine sarılır. Bir süre sessizlik içinde kalırlar. Sonra genç adam Hatice’yi dudaklarından öper. Bu öpücük, hem bir veda hem de sonsuz bir bağlılığın ifadesidir.
O gece, ikisi de bedenleri ve ruhlarıyla birbirlerine karışır. Genç adam, Hatice’nin dokunuşlarında geçmişini, geleceğini ve onun içinde bulduğu her şeyi hisseder. Hatice ise genç adamın acısını, huzursuzluğunu ve aşkını bedenine işler.
Sabah olduğunda genç adam, sırtında küçük bir çanta ve içinde derin bir sızıyla hazırdır. Hatice kapının önünde durur, genç adama son bir kez sarılır.
Hatice:
(Gözlerini onun gözlerine diker)
"Seni seviyorum. Ama artık gitmenin zamanı geldi. Biz hep burada olacağız. Sen kendini bulduğunda dönebilirsin. Ama dönmesen de, ben seni her zaman seveceğim."
Genç adam, gözlerinden akan yaşları gizlemeden Hatice’nin alnına bir öpücük kondurur. Sonra, arkasına bakmadan yola çıkar. Hatice kapının önünde uzun süre durur, karnını tutarak hafifçe gülümser.