Bütün uykulu göz kapakları hatrına

bu gece

yıldızlar söndürsün ışıklarını

bir perde gökyüzüne,

gözlerimin ferine yine bir körlük.



Yüzünü anımsadım bu gece, bir rüya.

Yüzün ne kadar değişmiş, her şey gibi.


an be an değişen hatlarıyla güneşe doğru koşan

devrimci pratikler!

Ama hangi isyan, hangi sonbahar?


Artık bir rüya görmeyeyim,

çatlıyor göğsümün sol kayışı, feryat figan.


İşte yine bir savaşım yine yüzünde,

ben bir bedeviyim yine şiirde, yine cinayet.

Çölde dolaşan kutup ayısı

ve yine ölümün kaçınılmaz soluğunda keder de.


Tozlu raflar arasında antika kalbim,

dokunmaz hiçbir maneviyat evliyası

ve yine hüzün de.


Şiirdir adına yazılan ama adın yok,

adındır bende nedamet .


İklimler geçer, ay ölür yıldızlar söner,

tarihin akışı cendereye sokulur,

bir türkü çalar tren garında

tren garında çingene türküsü doğar,

iklimler geçer, kültürler komada dikende.


ve senin adındır artık bende nedamet.


Bir iğneyim mahalle arasında aksak terzinin elindeki,

işte dikilir pas tutmuş ucuyla gözlerin yeniden,

yeniden başlamalı

yeniden savaşmalı

ve yeniden doğmalı yüzün derinde.


ama adındır artık bende nedamet.


Tatvan'la Malatya arasında bir köprü

bir doruksuz dağ gibiyim yine.

Ey! Nemrut Dağı'ndan Muş Ovası'na uzanan mavi güneş!

İsyanımdır aşksız uçuşan kuşlara sürdüğünüz buzlu yollar

ve tren garında yine çalar çingene türküsü bu dağlar,

bu dağlar türküler çağıran yine benimleyüzünde.


Şiirdir yüzüne yazılan ama yeşil yok yüzünde,

yüzündür bende nedamet.


Sokakların manevi çocuklarıyım bazen,

orada aşklar akar kan katran gözlerinde

bilirim, senin adındır duvarlara yazılan

gösterişsiz sevgilerde, ağaçlara kazınan gölgelerde.


Yürürüm üstüne üstüne, rehin düşmüş yaslı

buruk rüyalarda yürürüm yüzüne yüzüne.


Yüzün diyorum,

ne kadar değişmiş her şey gibi.