Yanaştığı kıyılardan yoksullukla karışık şatafat toplayan yorgun kayık, güneşi doğurmaya gidiyor usul usul. Üstünde kırk yıllık usta balıkçı, kendine güveniyor her sabah gibi. Balıklar doluyor kayığa, balıklar ölüyor kayığa. Gördükleri son şey nasırlı bir çift el. O eller bazen bir çocuğun saçlarını okşuyor, bazen tokatlıyor dizlerini umutsuzca.
Güneş doğuyor, her sabah gibi. Balıklar ışıldayan suda son kez yıkanıyor. Balıkçı, kalbini ilk kez tutuyor. Balıkçı, sulara son kez bakıyor. Balıkçı, kayığa devriliyor. Kayıkta ilk kez akşam oluyor.
Mahir Özay
2024-02-27T05:19:21+03:00İlk kez yaşlandığını fark ediyor. Eskiden olsa direnirdi bu asi dalgalara. Ama şimdilerde dalganın gelip gelmediğini bile anlamayacak kadar yaşlı bir kayıkçı. Mehtap eşliğinde kafası avuçlarında düşünüp duruyor. Zaman diyor fısıl fısıl ne tarafa dönüp baksa yalnızlık doğuruyor. Hangi koy burası? Neredeyim ben? Her zaman ki gibi kafası karışık bir kayıkçı. İşaret parmağını ısırıyor usulca çok şaşırmış bu kayıkçı. Ellerini açıyor Tanrıya ve ekliyor. "Yoksa bende mi bir balığım" bilinmiyor. Bilinmemeli de zaten yoksa ne anlamı kalır ki kayıkçının göreceği bir çift nasırlı elin. kalemine sağlık böyle devam ettiresim geldi. gayet başarılı bir sahne olmuş... Umarım devam ettirdim diye de bana kızmazsın.