Gökyüzü, gri ve ağır bir örtüyle kaplanmış; dünyanın yüreği, derin bir sükunetle atıyor.


benim ise içimde bir çığlık var,

evrenin sırları labirent gibi dolanıyor:

bir yanım yıldızlarla dolu bir gecede,

diğer yanım karanlık sokaklarda kaybolmuş.


kendi gölgemde yitip giden ben.

sorularım kayıp bir şehrin yanıkısı;

neden ben? neden bu yalnızlık?

aşk mıydı kurtuluş, yoksa bir tuzak mı?


her bir kelimede bir parıltı ararken, kalemim, içimdeki fırtınayı yazıyor;

her cümle, bir kapıyı aralıyor,

belki de içimdeki evrenin sırlarını açığa çıkarıyor.


bulutların karmaşası mıydı beni çeken, yoksa maviyle beyazın huzuru mu?

belki de iki karşıtın kucaklaşması,

tıpkı yıldızlı gecedeki selvi ağacı gibi, tamamlayıcı bir nokta mıydı,

yoksa yalnızlığın simgesi mi?


şimdi, bu karmaşanın ortasında, gözlerimde bir umut ışığı yanarken,

ben, kaybolmuş ruhumla,

bu dünyayı anlamaya çalışıyorum.