Dümdüz nası sevilinir ben bilmiyorum. Kazanmaya yönleniyorum. Peyniri hak etmeye çalışan bir fare gibi labirente direkt dalıyorum. Biliyorlar aç olduğumu. Aslında benimle oynuyorlar. Ama maskeleri var. Beni geliştirdiklerini söylüyorlar. Bu yemi bir gün yutmayacağım akıllarına gelmiyor şimdilik. Peynire yüz çevirince şaşırıyorlar. "Yahu seni biz doyurmadık, sen nereden alıyorsun bu özgüveni" diyorlar. Peynirsiz aç kalacağıma inandırıyorlar ama asla önüme direkt koymuyorlar. Başımı okşayıp aferin demiyorlar, not veriyorlar. Evet bu bi ilerlemeydi tebrikler. Peki ya bir fare, peynir için yaşamak istemiyorsa? Fare peyniri hak etmeli mi? Yoksa doğuştan hakkı mı bu farenin? Bir aferin hakkı mı mesela? Neyi deniyor bu insanlar fareler üzerinden? Fareyi dış dünyaya mı hazırlıyorlar sahiden? Yoksa kendilerini mi tatmin ediyorlar? Kurulu bir oyuncak gibi kodlayıp salınca ve beklenenleri karşılayınca sahiden mutlu olan kim oluyor?
Endişeleriniz bana ait değil. Hatta bana dönük de değil. Endişeleriniz sizin. Sizinle ilgili. O kadar kırgınım ki aslında hiç var olmamışlığıma. Aferin için büyüttüğüm göz bebeklerime. Bana faydası ne ki bunun?
İçimde çözemediklerimin düğümünü aslında ben atmamışım. Bir aydınlanma geliyor ki sormayın. Ama çok üzülüyorum. Eskisi gibi dolu dizgin ağlayıp bağırmıyorum. Gözlerim yavaşça kapanıyor ve geriniyor dudaklarım.
Düğümleri ben atmadım ama ben çözeceğim. Çözüyorum da. Bu uğurda belki sahiden hak edilmiş tüm sevgilerimi kaybedeceğim. Olsun. Zaten benim değillerdi. Ama yine de hala koşuyorum. Her yeni insanda o peyniri bulmaya koşuyorum. "Hadi sana beni sevecek bir şeyler bulduralım?" Manyak mısın Kübra? Sevgi böyle bişey mi?