Kemal yine o gün mutsuz uyanmıştı. Üzerindeki ruhsuzluk, ağırlık bir türlü gitmiyordu. Saate baktı. 8’i 10 geçiyordu. Allah kahretsin diye söylenerek yataktan hızla kalktı. Giyinirken hala söyleniyordu. Odadan çıktığında eşi Dilay’la göz göze geldi. Kahvaltı ediyordu. "Saate bak geç kalmışsın. Bu saatte hala niye buradasın?" diye ona çemkirdi Dilay. Kemal şaşırmıştı. Bu kadın ne oldu da beni önemsemeye başladı diye düşündü. Aylardır birlikte uyumuyorlardı. Aralarında bir soğukluk vardı ama boşanacak seviyede de değildi. En azından Kemal öyle düşünüyordu."Saati duymamışım ne var?" diyerek o da ters bir cevap verdi, suyunu içti ve mutfağın diğer köşesinde bulunan kızları Ela ile göz göze geldi. Bu tartışmalardan Ela’nın etkilenmesini ikisi de istemiyorlardı. "Al işte, çocuğu da uyandırdın, tebrikler" diyerek Kemal’e yüklenmeye devam etti Dilay. Aslında Dilay’ın ses tonu Kemal’inkinden daha yüksekti ama bunu fark etmemişti. Kemal bugün bir terslik var diye düşündü ama daha fazla geç kalmak istemediği için kısa keserek kapıya yöneldi ve evden çıktı.


Aracına ilerlerken havanın soğukluğunu fark etti. Üzerine ince montunu almıştı ancak o kısa yürüme mesafesinde dahi üşümüştü. Aracına bindi ve işe doğru yola çıktı. Aracın kaloriferini açtı. Dışarısı çok soğuk olduğundan aracın içinin ısınması bayağı zaman almıştı. Yine de işyerine daha uzun bir mesafe olduğunu düşündü ve bu sürede ısınabileceğini düşünerek bir parça mutlu oldu. Ama bu çok kısa sürdü. İşyerini düşündüğü ilk anda aceleyle çıktığı için işyeri kimlik kartını almadığını fark ederek alnını tokatladı. Kartı olmadan şirkete giriş yapamazdı. Geç kaldığı yetmezmiş gibi eve gidip kartını alıp tekrar aynı mesafeyi işe gitmesiyle en az 1 saat daha geç kalacağını fark etti ama yapabilecek bir şey yoktu. Hemen patronunu arayıp durumu haber verdi. Kötü bir tepki bekliyordu aslında ancak patronu tamamen olumlu yaklaşarak sıkıntı olmayacağını söyledi. Kemal bugünü olumsuzluklarla geçiren tek kişinin kendisi olduğunu düşündü.


Geri dönüş için yan yollara girerek tekrar eve dönüş yoluna girdi. Ara ara yan koltukta bulunan telefonundan saati kontrol ediyordu. Yine telefona bakarken torpidonun üzerindeki stickerlara gözü ilişti. Arabayı ilk aldıkları gün bunları oraya Dilay yapıştırmıştı. Ne kadar da hevesliydi ilk arabalarını aldıkları için. Kemal o dönem kısa bir süre bu arabayı kullanıp değiştirmeyi düşünmüş ancak hiç fırsatını bulamamıştı. Dilay’ın o günlerdeki sevecen hali gözünün önüne geldi. Şu an tam bir nemrut oldu diye düşünüyordu ancak o dönemki hallerini düşündüğünde Kemal gülümsedi. Oysa bundan birkaç sene öncesinde ne kadar da iyiydi araları. Ne oldu da böyle olmuştu sanki. Aralarındaki ufak tefek kavgalar büyümüş, gitgide saygısız bir hal almaya başlamıştı. Aslında aşırı büyük olmasalar da bu kavgalar onları birbirinden uzaklaştırmış ve ayrı odalarda uyuyacak seviyeye getirmişti. Kemal yatak odasında, Dilay ise kızı Ela’nın odasında onunla birlikte uyuyordu. Aslında biraz daha çabalaması gerektiğini düşündü Kemal. Kendi hataları, olumsuz hareketleri ve küfürleri de fazlaydı. Bu şekilde ne kadar gidebilirdi ki? Yoldan ona çiçek almayı düşündü bir an. Ama daha fazla geç kalmak istemediği için iş çıkışında bunu yapmayı düşünerek geçiştirdi. Son hızla eve doğru gitmeye başladı.


Sitenin otoparkına girdiğinde işe tam olarak bir buçuk saat geç kaldığını fark etti. Maaşından kesileceğini düşündü ama önemsemedi. Maddi durumları iyiydi ve bu konuda sıkıntı yaşamadıkları için şükretti. Önemli olan patronun buna kızmamış olması diye düşündü. İçeri girerken kızları uyanmasın diye sessizce girdi Kemal. Ela’nın odasının kapısı kapalıydı ve Dilay da salonda yoktu. İkisi de uyuyor herhalde diye düşündü. Kendi odasının kapısını açarken içeriden gelen sesleri duydu Kemal ve kapıyı açmasıyla acımasız gerçekle yüzleşti. Yolda masum düşünceler kurduğu Dilay bir başka adamla oradaydı. Hayatında hiç hissetmediği şekilde hissediyordu Kemal. Arabaya binmeden önce hissettiği soğuğun kat kat fazlası bir anda vücuduna saplanmış gibiydi. Sadece Dilay ve adamın yüzlerini görüyor, diğer her şey bembeyaz geliyordu ona. Üstlerini giyinmeye çalışıyorlardı ve Dilay konuşuyordu. Yüzündeki utanç ve üzüntü karışımı ifadeyle Kemal’e bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ancak Kemal hiçbir sesi duymuyordu. Adam yarı çıplak kaçarak uzaklaşırken bir şeyler yapması gerektiğini düşündü Kemal ama kıpırdayamıyordu. Felç bu muydu böyle bir şey miydi diye düşündü. Dilay ağlamaya başlamıştı. Kemal’in üzerindeki anlık hareketsizlik etkileri gitmeye başlamıştı ama konuşmuyordu. O sırada Ela da yanına geldi ve dönerek sadece ona bakabildi.


Artık Dilay’ın konuşmalarını duyabiliyordu Kemal. Hala ağlamaya devam ediyordu ama bir şeyler açıklamaya çalışmayı bırakmıştı. Artık suçlama evresine geçmiş ve Kemal’in ilgisizliğinden, tartışmalardaki küfürlerinden vurmaya çalışıyordu. Küçücük detayları ortaya sermeye çalışıp kendi yaptığını meşru göstermeye uğraşıyordu. Kemal artık bir şeyler yapması ya da söylemesi gerektiğini düşündü ancak nefesi daralıyordu. "Yolda gelirken neler düşündüm şimdi neredeyim," dedi kendi kendine. Ela’yı düşündü. Ona ne olacaktı peki? Hiçbir şey söylemeden işyeri kartını alarak kapıya yöneldi. Bu durumda çok saçmaydı ama işe gitmeye karar vermişti. Dilay onun aklını kaybettiğini düşündü.


Aracını sürerken insani duyguları yerine geldi ve ağlamaya, ayrıca sinirden direksiyona vurmaya başladı Kemal. Dilay bunu ona nasıl yapabilmişti? Aklı almıyordu. Kemal o anda şirkette kendisine kur yapan birkaç kızı nasıl terslediğini düşündü. Aslında kendisinin de bunu yapmak için çok fırsatı olmuş ancak eşine, ayrıca kızına sevgi ve saygısından her defasında bunu reddetmişti. Ela’yı düşündü. Telefonu eline aldı. Dilay’ın sesini dahi duymak istemiyordu. Mesaj atmaya karar verdi. Bu arada hızlı gidiyordu ama farkında bile değildi. Ben nasıl Dilay ve o adama bir şey yapmadan çıktım diyerek çılgına döndü. Telefona bakıyor ancak ne yazması gerektiğine karar veremiyordu. Bir silah alıp Dilay ve o adamı vurmalıyım diye düşündü. Gözü dönmüştü. Bir şey yazmamaya karar verip telefonu yan koltuğa fırlattı. Gözünü yola çevirdiğinde durmuş trafikteki art arda araçlarla arasında 20 metre kaldığını fark etti. Kendisi ise 90 kilometre hızla gitmekteydi. Sonrası ise bembeyazdı.


Gözlerini açtığında Kemal evde, yatağındaydı. Bir anda yataktan sıçradı. Bu nasıl olabilir diye etrafına baktığında bir şok daha yaşadı. Kendi yatak odası olduğunu biliyordu ancak tamamen farklı bir oda ve dekor vardı. Mutfaktan gelen şarkı söyleme sesi dikkatini çekti. Ve direkt mutfağa yöneldi ama mutfak kapısında donup kaldı. ‘Uyandın mı aşkım? Ben de kahvaltımızı hazırlıyordum.’ dedi Alev. "Alev?" diye afalladı. "Kemal?" diye cevap verdi o da. Alev kendisiyle aynı şirkette yaklaşık 8 senedir çalışmaktaydı. Kendisiyle gayet profesyonel ve saygılı bir ilişkisi vardı. Kahvaltı, aşkım, kaza... gibi sorular Kemal’in kafasındaydı. O anda gözü televizyon ünitesi üzerindeki resme yöneldi. Alev ile kendisinin düğün fotoğrafıydı bu. Kendi tipine bakarak yaklaşık 4-5 yıllık olmalı diye düşündü ama çok mantıksızdı. Dilay, Ela diye sayıkladı ama yüzlerini kafasında canlandıramadı Kemal. Alev eşinde bir problem olduğunu anladı. Kemal’i konuşturmak istedi ama Kemal kendi de bunlara anlam veremiyordu henüz. Kahvaltı yapalım öyle konuşalım o halde dedi Alev. "İşe geç kalırız." diye bir anda sesli düşündü Kemal. O ana kadar ciddi duran Alev bir anda kahkahayı patlattı. "İyi, kendi maaşından kesersin o halde." diye güldü Alev. Kemal bir şok daha yaşama etkisiyle Alev’in yüzüne baktı. Alev ise "Patron olduğunu da unutmuş olamazsın herhalde." diyerek gülmeye devam ediyordu. Evliliklerinden sonra Kemal işyerinde terfi alarak genel müdür pozisyonuna gelmişti. Kemal’in aklına detaylar yavaş yavaş gelmeye başlıyordu. Ama hala mantığını çözememişti.


Kahvaltı sonrası Alev ile birlikte şirkete doğru yola çıkmışlardı. Şirkete yakın bir villada yaşıyorlardı. Kemal’in ağzını bıçak açmıyordu. "Anlatmayacak mısın?" diye sordu Alev. "akşama konuşalım." diyerek sıyrılmak istedi Kemal, çünkü bambaşka bir hayat içindeydi. Ama eskiyi de hatırlıyordu. Kaza geldi aklına. Ne olmuş olabilirdi?


Şirkete girdiği zaman bir koşuşturma fark etti. Dilay kendi birimine yönelirken o ofisine gitti. Sekreteri 10 dakika sonra panikle odaya girerek kapıyı kilitledi. "Kemal Bey sonunda ortaya çıktı işte, geliyorlar." diye ağlıyordu. Kemal’in yaşadığı şoklar bitmiyordu. Bir bir şirkette yapılan yolsuzluklar, ihaleye karıştırılan fesatlar gözünün önüne geldi. Camdan dışarı baktığında plazanın önünü polis araçlarının kapladığını gördü. Onun için gelmişlerdi. Sekreterine dışarı çıkıp kapıyı kilitlemesini söyledi. O da onaylayarak çıktı. Tavandan aşağıya kadar olan camı açtı. Camın ucuna kadar çıktı. Polis onu aldığında müebbet hapis yatacağını biliyordu, mal varlığına da el konulacaktı. "Beş parasız şekilde hapiste çürüyeceğim" diye düşündü. Tam ayağını aşağıya sarkıtırken odadan gelen sesle irkildi. "Seni bunun için mi geri getirdim?"


Koltukta oturan bembeyaz giyimli, beyaz saçlı adama baktı. Siması çok tanıdık geliyordu ama çıkaramıyordu. Bunu ona da söylemeye niyetlenirken adam içini okuyarak "Beni nasıl hatırlamazsın?’’ diye onun sözünü kesti. Kemal donmuştu. Hadi gel bir yolculuğa çıkalım diyerek elini omzuna attı.


O an, zaman hızlandı ve Kemal başından geçen her şeyi tekrar görmeye başladı. Dilay, Ela, kaza, beyaz saçlı adamın belirerek onu oradan alması... Kemal’e yaşadıklarını tekrar gösteriyordu. Bu beyaz giyimli adam bir melekti. Ama normal bir melek değildi. Kemal’e daha düzgün bir hayat yaşamak isterse bir şans verebileceğini ancak her şeyin nasıl olacağı kararını Kemal’e bırakacağını söylemişti. Kemal ise bazı şeyleri düzeltip güzel bir hayatı olacağını düşünmüştü. Ancak bazı şeyleri hesaba katmamıştı.


Melek, Kemal’i Dilay ile tanışmadan daha öncesine götürmüş ve buradan bir hayat kurabileceğini söylemişti. Ancak sadece bir şansı olabileceğini söylemiş ve bunları batırmaması gerektiğini iletmişti. Son olarak kendisini hatırlamayacağını, sadece olaylar sarpa sarar da Kemal tekrar ölümle yüzleşirse her şeyin eskiye döneceğini söylemişti. Kemal şimdi hatırlıyordu. Hayatını, tüm detayları, şirketi, Alev’i... Melek elini omzundan çekmişti. "İyi ama henüz ölmedim ki? Sadece ayağımı uzattım. Ve hala işleri düzeltmek için şansım var." demişti. Cümlesini bitirmeden özel harekat polisleri kapıyı kırarak içeri daldılar. Kapıyı kilitli ve bina dışından camı açık gördükleri için Kemal’in kaçmaya çalıştığını düşünmüşler ve baskın yapmaya karar vermişlerdi. Kapının kırılmasıyla Kemal panikleyerek cama yöneldi. Ve duramadı. Camdan düşerken melekle tekrar göz göze gelmişti. Düşerken kafasını aşağı çevirdi ve tekrar her yer beyaz olmuştu.


Uyandığında hastanedeydi, ölmemesinin bir mucize olduğunu düşündü. Vücudunda kırıklar vardı ama iyileşiyordu. Belirli bir zaman geçmiş gibiydi. 30. kattan düşerek nasıl ölmemiş olabilirim diye düşünürken kapı açıldı. Ve içeriye kızı Ela girdi. Ona sarıldı. O anda fiziksel acısının bir önemi yoktu. Kafası allak bullaktı ama o anda yaşanan hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Kızını dünyada her şeyden çok seviyordu. Sarıldı, öptü, kokladı. O anda gözü dışarıdaki Dilay’a takıldı. Kemal o anda ilk zamandaki nefreti hissetmediğini anladı. Aracında giderken silahla kafasına sıkmak isteyen adam gitmişti. Küfür dahi etmiyordu onu gördüğünde. Önemli olan tek şey Ela’ydı artık.


Hastaneden çıktığında eve geldi Kemal. Dilay ile Ela oradaydılar. Dilay konuşmak istedi ama Kemal onu susturdu. Tek kelimesini duymak istemiyordu ama öldürecek kadar nefret etmiyordu da. Ona sadece "Beni dinle" dedi. Maddi olarak istediği her şeyi hatta evi bile alabileceğini söyledi. Ancak kızının velayetinin kendisinde olacağını, buna itiraz ederse de dava sürecini uzatıp aldatma konusunu ortaya koyarak hiçbir şey alamaması için uğraşacağını söyledi. Sadece belli görüş günlerinde kızını görebileceğini söyledi. Dilay itiraz eder gibi oldu ama sonra mecburen kabul etti. İçindeki bir parça onurla herhangi bir maddi beklenti içine girmeden tek celsede boşandı. Ve kızını gördüğü günler haricinde Kemal’in hayatına dahil olmadı. Kemal ise hem kızıyla birlikte mutlu yaşadı, hem de her yeni güne artık mutlu uyanarak başladı. Aile hayatının yanında şirketinde de bir çalışan olarak örnek bir yaşantı sergiledi ve bu şekilde terfisini aldı. Ancak meleğin ona vermiş olduğu hayatındaki hataları yapmadı ve uzun süre şirketinde çalışmaya devam etti. Hayatındaki tüm mutsuzluklar sona ermiş ve mutlu bir biçimde yaşama devam etmişti. Bunlar olurken bir gün yolda meleğe çok benzettiği bir adam gördü. Emin olamadı ancak bu adam ona uzaktan selam vermişti. Melek aslında istediği şeyi başarmış ve Kemal’in hayatındaki önemli şeyleri ona göstererek daha mutlu bir hayat yaşaması için ona sadece ön ayak olmuştu. Kelebek etkisini kendi içinde yaşamıştı Kemal. Melek karşısına çıkmasa belki Dilay’ı öldürecek, hayatını hapiste geçirecek, kızını ise hem anne hem babasız bırakarak travma dolu bir hayatın içine itecekti. Verdiği kararlar, yaptığı seçimler onu mutlu bir hayata yönlendirmişti. Yaşadığı kazada tek bir olayın değişmesi hayatının komple değişmesine sebep olmuştu. O anda Kemal bunu anlayarak o da meleğe başıyla sessizce ve minnetle selam verdi ve yürümeye devam etti.