Gecenin, insanı içerisinde tükettiği, uzun mu uzun saatlerde , kendi gözlerime bakarak, düşünüyorum.
Bir yaprağın, insanın kaderini nasıl değiştirebileceğini.
Kurumuş , sonbaharda tek başına savrulan yaprağın, nasıl dizine konup, sana seni anlatacağını.
Bir türlü rayına oturmayan , kendinden bihaber hayatında , kışın hüküm sürdüğü günlerinde, nasıl da bir anda ciceklendiğini.
Gariptir , bir çift göz, bir kaç söz ve bir yaprak, nasıl da içerine düşüp yakar seni.
Soğuktu lakin o gece , ben de üşüyordum ilkin , titrerken ellerim, sahile bakıp düşler kuruyordum.
Nereden bilebilirdim , martının da beni seyredip düşler kurduğunu.
Sonra usul usul yanıma yanaşıp , gözlerime beni sorduğunu.
Rüyaydı sanki tüm bunlar veyahut ben yine fazla içmiştim, alkolün mayhoşluğunda , gecmişimin çukurunda, yitiriyordum kendimi.
Ne diyorsun diyor bir ses, karmakarışıksın, bulanık suyun , farklı anlamlar barındırıyor tümcelerin, yoksa düşüncelerin de öyle midir ?
Öyledir ya , bu yüzden epey zaman önce kendi hallerine bırakmışımdır.
Denizde, sırt üstü uzanırcasına, kendimi mavinin akışına bırakmış , gökyüzünü seyredalmışımdır.
Düşüncelerim ise, şayet bana aitse her bir cümle , şayet benim geçmişimden ve geleceğimden geliyorsa tüm bunlar , seyircisiyimdir kendimin, başkasını izler gibi , izlemişimdir kendimi , bir yabancı gibi, uzaklardan gelen ve kimsenin tanımadığı, fötr şapkalı , siyah elbiseli bir adam.
Nasıl da salınarak geçer mahalleden , nasıl da mağrur.
Hele hep o ıhlamur ağacının altında , uyuklayışı, kimselere duyulmadan, kimseleri duymadan.
Yine gece uzuyor Haydar , kalk yerine yat istersen.
Ben yatmasına yatarım da , haydarın keyfi yok bu akşam, epeydir balıkları izleyip duruyor .
Neden yapar bunu anlamam , ne anlar sürekli ne aradığı belirsiz , umarsızca maviliklerde salınan balıklardan.
Şimdi karşımda olsaydı Oğuz Atay veyahut Yusuf Atılgan , dur dur Bilge Karasu gerek bana , öyle karmaşığım öyle uzak kendimden veyahut ilk defa hayatımda , yakınım kendime , içerimdeyim şimdin ve o derece sıcak.
Şuradan bir şarkı aç, Melihat Gülses'ten o ince , pür upak sesiyle söylesin Bülbülüm Altın Kafeste'yi.
Ah ulan haydar, ne geç bitirdin geceyi, tatlı mı tatlı rüyalar.