Biten on birinci kasımın sonsuz endişesi,

Hep yapraklarda ayak sesleri,

Çıtırdayan fısıldayan bazen

O an ne annemin melodisi ne cenazesi

An be an hayatı anlatan

O melodideyim kasıklarımı sızlandıran 

Adem olmanın dayanılmaz inisiyatifi

Parmak uçlarımda nörolojik bulgular

Hoparlör, teyp, visidi, kompütır,

Hepsi bir ağızdan haykırır iki bin ikide 

Aslı olmanın trajedisini.

Sağır olmayı dileyenleriniz

Kör olmak için,

      ,ha şa rab ile münakaşaya girenleriniz,

Ve

O hiçbir şey anlamayanlarınız dahi,

,varsınız ya o dünyaya yalnız durmaya gelmiş,

Sözüm ona temkinliler yanisi korkak…

Anlarsınız.

Bu öykünün trajedisi de romantizmi de 

Nasıl desem ey arkadaşlarım

Biraz şeydir,

Muğlak.

Göz önünde, görenlerin aklını yitirdiği

Aslı olmanın katlanılmaz bedbahtlıkları

Apartman katlarının sevimli terasları

Kardeşini her oyunun daimi oyuncusu seçen Manolyalar…

Eylül yaklaşırken girilen son deniz,

Tüm memurlar ve çocukları son mayosunu giydi Akbük’teyiz,

Elveda köyde sırayla yapılan dökmeli banyo

Tütünden gelen bir ev dolusu insanla şişe tütüleri, elbette damarının tam ortasından, dizerken zihnimi ele geçiren 

“Burayı neden bu kadar çok sevdim?” sorusu.