Ayrıldık. Öyle saçma öyle acınası. Ben ilk kez terkedilmedim halbuki hatta aldatıldım da. Hiçbiri böyle acıtmadı. İnsanlar ayrıldıklarında hani ayrılıkla ilgili şarkılar dinlerler ağlarlar. Hiç ağlamadım hiçbir ayrılık şarkısı beni hüzünlendiremedi. Kütüphanenemdeki bütün şiir kitaplarını çıkardım okudum hepsini günlerce, belki acıma denk bir dize bulurum ağlarım açılırım diye. Yok, hiçbir şair yaşamamış böylesini demek ki yazmadıklarına göre. Belki de yaşadılar ama yazamadılar, bu acı yazılacak gibi değil belki. O değil tüm dünya çekip gitmiş de bu boklu küreyi bana bırakmışlar sanki. Ne yemek yemek ne işe gitmek ne ay sonunu denk getirmek ne de bizim ayrılmamıza sebep olan ailemle konuşmak ne her an tetiklenebilecek epilepsim. Bu kurgu falan değil. Belki bir gün ölürsem yakınlarım en acı çektiğim günü bilsinler diye yazıyorum. O da bilsin diye. Çünkü savaşabilirdi, ben dünyayı karşıma alırdım onun için, ki aldım da. Ama o yapamadı. Korkak falan olduğu için değil. Tanıdığım en cesur adam o. Hayat bir kere yaşanırmış ve hayatını da mücadele ederek geçirmiş zaten daha fazla mücadele etmek istemiyormuş. Hayatının ve gençliğinin tadını çıkarmak istiyormuş. Beni seviyormuş ama olmuyorsa olmasınmış zorlamanın bir anlamı yokmuş. Ona kızgın değilim haklı çünkü. Sadece üzgünüm, beni dünyaya getirenlerden, arkadaşlarımdan, yaratılmış her insandan daha iyi anlayan biri vardı ve o yok artık. Kimseye söylemedim ayrıldığımızı. İşe gidiyorum makale yazıyorum her şeyi eksiksiz yapıyorum. Sadece evi bok götürüyor. Tedavi gören bir obsesif olarak bu ilginç bir durum aslında. Psikiyatristimle konuşmalıyım ya da evi temizlemeliyim. Ama muhakkak ikisinden birini yapmalıyım. Çünkü ya delireceğim ya da pislikten enfeksiyon kapacağım. İkisi de gereksiz. Canım çok tatlı benim yoksa öldürürdüm şimdiye kadar çoktan kendimi. Terk edildiğim için değil dünyadaki bu kadar acıyı tek başıma kaldıramayacağım için. İki kişiyken daha kolay acılarla baş etmek. Her gün kadınların öldürüldüğü, çocukların istismar edildiği, hukuksuzluğun arşa değdiği, insanların açlıktan sefaletten kırıldığı bir ülkede yaşıyoruz. O yanımdayken kolaydı bunlarla baş etmek. Şimdi nasıl dayanacağım? Bunları yazarken haberleri izliyorum bir yandan. Van'da bir vatandaş asker tarafından öldürülmüş. Rojin Kabaiş intihar etmemiş öldürülmüş ve daha neler neler. Ben nasıl baş edeceğim tüm bunlarla. O varken nöbet geçirmekten korkmazdım mesela. Şimdi korkuyorum. Kim ambulansta elimden tutacak. Kim korkma burdayım diyecek. Tek başıma bu siktiğim evde bir Tuborg gold ve sigara ile yazıyorum bunları. Çok canım acıyor. Çok canım acıyor ve kimseler yok yanımda. Ölsem cenazemde daha çok insan olur. Ama acı çekerken kimse yok. Ne garip ölsem komşular bir hafta sonra kokudan anlarlar öldüğümü. Çünkü ailemle de küsüm konuşmuyoruz. Konuşuyor olsaydık ulaşamadıkları an çıkıp gelirler karşılaşırlar cesedimle. Şimdiyse komşuların burnunun hassasiyetine kaldım ne acı. Ne kadar saçmalıyorum değil mi ne kadar acındırıyorum kendimi. Bunun sebebi ne biliyor musunuz çünkü kendime çok acıyorum şu an. Kendi başımı okşamak istiyorum. Öyle üzülüyorum kendime. Avutacak kimsem yok kendi kendimi avutuyorum ne yapayım. Sakın kınamayın beni sakın. Aynısı başınıza gelsin istemem çünkü. İnsan kınadığını yaşamadan ölmezmiş. Gelmesin aynısı başınıza, kimse yaşamasın bunları. Kendimi takdir de ediyorum bir yandan, dışarda ya da iş yerinde beni görseniz çok neşeliyim. Kimse anlamaz hayatta bu halimi. Nasıl güzel oyunculuk yapıyorum valla helal olsun bana. Cannes Haluk beyin değil de benim hakkım o derece. O bile beni iyi sanıyor. Beni dünyada en iyi tanıyan ve anlayan adamı bile kandıracak kadar iyi oynuyorum anlayacağınız. Çünkü ben kendime yeterince acıyorum zaten başkasının acımasına lüzum yok. Hele onun asla. Beni bu yüzden sevmişti çünkü çok güçlüyüm diye. Şimdi güçsüz görmesin sevdiği haliyle kalayım istiyorum. Herkes yeni yılı kutladı konfetiler danslar viskiler. Sikmişim yeni yılını. Yirmi altı yıldır hiçbir yeni yılın bir önceki yıldan güzel geçtiğini görmedim. Dünya da Türkiye de daha kötüye gitti hep. Ama hâlâ eğlenmek inanmak istiyor insanlar. Özgürlüğe mutluluğa aşka inanmak istiyorlar. Anlıyorum onları. Ama işte biraz da rasyonel bakmak lazım dimi? Şimdi konudan konuya atlamak gibi olacak ama saçlarımı kazıttım geçen hafta ama üstüme giydiğim cekette eski uzun saçım kalmış hıçkıra hıçkıra ağladım. Ahh ne iyi geldi bi bilseniz ağlamak ne güzel ferahlamak ne güzel. Oğuz Atay ne güzel. "Canım insanlar, sonunda bana bunu da yaptınız!"