Günler yaşamımızı kısaltmak için birbiriyle yarışmaya devam ediyor. Biz bu sırada büyü(k)lenmenin verdiği yetkiye dayanarak yaşadıklarımızdan aldığımız yetkiyle kendimize gelmeye çalışıyoruz. Üstelik yüzümüze su çarpan ve uyanmamız için hafifçe silkip tokatlayan kimse etrafta bulunmasa bile. Cüretkar oluşumuz cehaletimizle doğrudan bağlı gibi görünüyor. Her yeni öğrendiğimiz bilgi ile sanki daha önce söylenmemiş laflar söylediğimizi iddia etmemiz bundan değil midir? Buraya yazdıklarımın bir çoğu okuduğum şeylerin beni uyandırması ya da beni uyutması sonucu ortaya çıkan şeyler. Yeni şeyler ne kadar eskiyi içerirse o kadar makbul sonuçta.

Kendilik, insanı hem ait hem de özgür hissettiriyor. İnsanlar kendini bulma arayışında... Bu arayış ve yolculuk birçok dolandırıcılık hikayeleri ile bezenmiş durumda. Üstelik en acımasız olanı en yakındaki dolandırıcılar elinden yani kendiliğinden. Kendini her kandırdığında, kandırmaya çalıştığın her defasında acı acı hissettiğin o yabancılaşma duygusunun özgürlüğüne galip gelmesi.

"Varmak değil gidilen yol güzeldir" safsatasını duymuşsunuzdur. Aslında ne varmak ne de yol güzeldir. Güzel olan gitmektir. İnsan gitmek için kendine bahane arar. Yaşarken durmak istemez, durmak ölmektir çünkü. Varacağı yeri kestiremez de ondan varmak güzel değildir. Her başarısız olduğunda yolun sonuna vardığını düşünür de ondan varmak güzel değildir. Ama her düştüğünde, kalkabildiğini fark ettiğinde gidecek takat bulur ve gider. İçten içe bir düzen ister, bir sabite. Varmak istediği ya da istenilen aslında ama ona sanki kendisi istiyor gibi hissettirilen. O yüzden sabit olanı arar ve ona saygı duyar. Zamanla onu büyütür onunla da kalmaz yüceltir. Sabit olan ve kendisi gibi sabit olunca yok olmayana doğru yürür. Leylayı arayan Mecnun gibi. Yürüdükçe, gittikçe farkına varır yürümenin ve gidebilmenin onu özgür kıldığını. Artık gitmek ona doğru olsun, ondan gitmek olsun fark etmeyecektir yürümenin güzelliğini fark eden için.


"Kökleri her geçen gün toprağın derinliklerine olanca hıncıyla ilerleyen yalnız tepenin yamacındaki yalnız meşe ağacı. Tepesindeki hışırtıya yapacak bir şeyi yok, sırtının kaşınması için ne kadar çaresiz ise hapşırdığı zaman da o kadar çaresiz. Başındaki tüm çapraşık çatışmalardaki çatırtılarla uzaklaşmak istiyor topraktan, ona can veren topraktan cansızlığın hakim olduğu toprağın üstüne."

Hareket etmediğiniz her gün hareket edebilme gücünüzü zayıflatır. Bazen değil her zaman gitmek gerekir. Sen ne kadar uzaklaştın kendinden? Öyle bir şey söyle ki kendiliğinden, beni kendime getirsin uzaklaştırmak yerine. Eğer ile başlayan her cümle size bir varsayım, düşlem sunar. Eğer insan olsaydınız...