bir sokakta mahsur kalmışım gibi yollarda gezinip duruyorum,
göğümü yitirdim sonra da sabahlara olan inancımı.
bir umut arıyordum, daha çok olmadı.
hemencecik bırakılmaz bir sevinçle uyanmak - biliyorsun-
ben de güneşi görünce sevindim
bir kedi köpekle yan yana uslu uslu oturunca
inancımı büyüttüm,
çocuk gibi sevdim dünyaya tutunmayı.
şimdi sırtımda benden ağır, dilimi sızlatan bir yük.
tahammülsüzlüğüm, uyumsuzluğum ve şaşırmayı bırakışım.
öyle kabus gibi, içli, var gibi ve lanetli biçimde tanıdık.
bu ağırlığı dünden taşıdım, bir hayat öncesinin ağrısı.
yine de aferin bana! buraya kadar dayandım.
ne olacaktı- ne sandım şimdi pek hatırlamıyorum.
şimşek gibi bir bıkkınlıkla hayatımı uyukluyorum.
nasıl arkama dönüp baktığım biten hayatımı reddedeyim?
yeryüzü tabanımın altında karıncalanıyor.
en çok kanatanı görüyorum ve önümde Nilgün'ün yazgısını.
önümden geçen durup bakmıyor,
ne zamandır erteliyorum bitirip gitmeyi,
ne zamandır erteliyorum vazgeçişimi.
ne zamandır sevmek istiyorum bu günleri
ve bunca yıldır yapamıyorum.
nasıl arkamı dönüp gideyim?
tam iyileştiğim yerden
dağılıyorum, kumdan var olmuşum gibi.
toparlanıyorum biri beni ellerinde şekillendiriyor sanki.
nefesim nasıl bir başkasına / sokaktan geçene bile böyle muhtaç.
insanın varlığı hep başkası dokunduğunda mı beliriverir?
hayır, sadece ben böyleyim.
ben böyle tek, bir diken gibi.
bir ters, bir düz, bir ters, bir düz
sonsuz bir bekleyişin bir yere varmayacağını kaç kere öğreneceğim?
ah benim bu sevmelerim,
bir çiçeği seviyorum çok çok seviyorum
ve büyütmek benim haddime değil.
seni, dünyayı, yaşamı da böyle seviyorum,
bir çiçeği sever gibi.
ki ben dikenim.
ben dikenim ve dünden taşıdığım içimin ağrısı.