Usul adımlarla gidiyorum eski köye

Başım havada, aklım gri bir hikâyede

Burnumda toprağın kokusu

Bulutlar sevişiyor semâda

Sevda türküleri uzaklarda...


Soluk almadan tırmanıyorum eski köye

Belini saran kuşağı ve savrulan saçları

Kaybettirir şuurumu

Sanmam bu defa da çıkamazsam yokuşu

Hangi çöle meze olur yok oluşum?


Hızlı adımlarla gidiyorum eski köye

Harbin ortasında gibi dengesizce

Mıh gibi saplandı 'bir edalı bakış' yüreğime

Kurak da olsa beklenir mi? Bir çölde bin sene...


Yalın ayak gidiyorum eski köye

Adımı unuttum viran bir meyhanede

Pabuçlarım ellerimde gözlerim denizde

Tenim yenik düşmüş esen yele,

Birkaç kelâm uçuverir dudaklarımdan telkinsizce...


Aylak aylak gidiyorum eski köye

Nakşediyorum her bir hücreme

Kırgın dudaklarından dökülen durgun lafları

Yaşamdan öte bir yer saklı

Kâinatı örten göz kapakları

İrem bahçelerinde mor yaprakları

Güvercinim uçuyor, kimsesiz kanatları...


Ürkek adımlarla yürüyorum eski köye

Bir kadını resmettim satırlara gizlice

Tenha bir sokağa çıkar gibi hayalet şehre

Gözlerin esrarı sarkıyor hüzün dolu geçmişe

Zincirlere vurulmuş çiçeğim,

ölüyorum

bekle...