Kimliksiz olmayı diledim bir anlığına.
Akışına bıraktım da, ipleri gevşetemedim galiba. Kırmamak, incitmemek için uğraşırken fazlasıyla, fazlasıyla kırdım. Fazlasıyla yaşayayım derken, eksiklerimle kaldım. Anlaşılmak için yazmadım hiçbir zaman. Meselem sadece anlatmaktı. Kalem aksın, düşünceler asılı kalsın önemli değil. Düşlerimden düşüyorum ben, düş kadar. Toplasan üç satırı geçmez mantıklı cümlelerim ama kalp kırar biliyorum. Bu yüzden sığındım belkide kimliksizliğime. Sevdim bu ruh halini. Ruh halim demişken, hallerim var benim. Hepinizi taşıyorum içimde. Gözlerimin gördüğü her şey, akıp içime, nasıl oluyor bilmiyorum, kalbim oluyor. Bu yüzden bir gün Mahmut tarafından kalkabiliyorum yatağın. Sıkışıp kalamıyorum kalıplarınıza; yatağın sağından veya solundan kalkmak yetmez ki bana. Ama anlarım sizi de. Anladığımdan kalkarım yatağın siz tarafından. Anlatmaya kalksam deli dersiniz bilirim de. Anlatmadan anlaşılmayı beklemiştim o da yanlışmış azizim. İçimiz doğru kalsın, boşver. Velhasıl hayat dedi ki o işler öyle olmaz güzelim.
erkan
2020-05-23T03:02:10+03:00sonu daha iyi bağlanabilirdi gerçekten, geneli güzel yazı tebrikler.
Uraz
2020-05-23T02:44:05+03:00Sonu Oğuz Atay'a kaçıyor. Her ne kadar Pessoa'ya saygı duysam da, bazı duyguların kelimelerle ifade edilmesi, o duygunun mutasyona uğramasına ve gerçekliğini kaybetmesine neden olduğunu düşünüyorum.