inci bebeğinde nefreti saçan ışıklarla,

bakışlar sanki bir bedhah görmüş gibi.

gören asırlık düşman sanar.

yaşarken gömülmüş birileri.


yirmi dört az gelirdi eskiden,

hem hayata hem bahara yetmezdi.

şimdi yarım bulsa tamah edecek kırık adam.

kırıksa da kalbi gönlü değil,

tanısanız anlardınız, bu adamı severdiniz.

deliler izler onu geceleri, alkışlar o da delileri,

herkesin olduğu kadar akıllı,

kimsenin olmadığı kadar da kafası gidici.


kılıç mı var daha keskin,

sevdiğin yürekten sana dokunan sözler kadar.

bu konuda da bilge olmayan

malum kırık adamın bir sözü var.

hak edilmişse yar ve yarenin öfkesi

ancak hayata renk katar.


bir kum tanesi sahiller boyunca.

kendinden kaçmayı becerememiş,

mahcup ve öfkeli akıl hastası.

dostu arttıkça daha yalnız sanıyor kendini,

neticede uzun oturan gider,

kalana armağan daimi yası.


anlatamadığın ne de çok şey,

içinde birikenler...

dökülseler sel basar sokağı,

hayatın ona hep biraz yasağı...

kırık adam;

belki de hak etmemiştin bu lakabı.

ağaç tekrar yeşerene kadar,

sözüm olsun sana ahbabım.