“Ah” dedi. “Ay ışığı ile süslenmiş bir geceyi koparıp çaldığımız felekten eskisi kadar korkmuyorum artık. Sesinde huzur taneleri yakalayıp avcuna başımı koymuşum gibi rahatlıyorum. Aramızdaki mesafenin de bir önemi kalmıyor o zaman. Ayrı dünyaların aynı insanıyız, o yetiyor bana.

Tenine buselerim düşmeden ya da sevdanın edepsiz çıplaklığını üstümüze sermeden mutluluğun kuytusuna saklanabiliriz. O yüzden kimin göğsüne başını yasladığın mühim değil. Mühim olan kalbindeki naçiz hatırada beni saklayışın. Akmer! Ayrı uykuların aynı rüyasıyız, o yetiyor bana.”


“Birkaç şişe şarap devirdikten sonra babalarımızın yokluğuna, ölmüş kedilerimize, intiharlarımıza ve paramparça edilmiş hayatlarımıza ağladığımız gecelerin harabe olmuş yuvalarını özledim.”


“Haklısın. İnsan özlüyor ve bu özlemi yüreğinde taşımanın verdiği yorgunlukla uykulara dalıyor. Rüyaların peşinden koşuyor insan. Belki bir deniz kenarında huzuru bulduğu bir anıyı resmediyor rüyalar. Hasretin çizemeyeceği resim yok işte. İnsan özlüyor ve rüyalara dalıyor.”


“Bilmiyordun… beni bıraktığın bu yalnızlık dehlizinde kör kuşlar gibi duvarlara çarparak öleceğimi bilemezdin zaten. Yaklaşan karanlıktan haberin yoktu. Gelip çattı yıllarca arzuladığım o hatıra kuyularından çekilmiş karanlık. Beni o kuyuya sen attın. Attın ama bilmiyordun.”


“…hatta ben, kendimi unuttuğum zamanlarda çığlık çığlığa kanat çırpan bir serçeydim. Zamanla sessizliğe, durgunluğa ve yalnızlığa gömüldüm. O yüzden kapattım kapıları.”


“Uzundu yol. Öğlen sıcağı bastırmak üzereydi. Biralarımızı yudumlarken altımızdan akıp giden asfaltın uğultusunu dinliyorduk. Bu bizim ilk ve son yolculuğumuzdu. Bilmiyorduk.”


“Uyumayı arzuluyorum, yalan değil. Uyku, içimdeki yarım bırakılmışlık hissini uyuşturuyor. Uyuduğumda tamamlanmış hissediyorum. Aynı zamanda uyumaktan korkuyorum. Çünkü beni tamamlayan şeyin yarım bırakanla aynı olmaması acı veriyor. Bana ait olmayan bir ruh ile yaşamak gibi.”


“Olan biten her şey hakikatten uzak geliyor bana. Bu yüzden uykularımı saran kötü düşler ile günlerin olağan akışı arasında pek fark yok. Hepsinin son bulacağı o son nefes anında tamamlanmış olacağım sanırım. Çünkü bu hayat beni yarım bırakıyor.”


“Gece oluyor, balkona çıkıp sigara yakıyorum. Dünyanın güneşe ardını döndüğü şu karanlık kürede yalnızlık peydahlıyorum. Cümleler gelip geçiyor aklımın yollarından geceye yazılmış. Dumanın havada kayboluşu gibi yoldan geçişlerini izliyorum kelimelerin. Hepsi karanlığa yürüyor.”


“Seni düşünüyorum. Seni düşünmediğim herhangi bir an olsun istemiyorum hayatımda. Hüznün ve huzurun iç içe geçtiği bir tablo gibi çaktım yüzünün renklerini aklıma. Öylece dursun.”


“Kim bilir, belki bir gece yarısı ansızın uyanıp beni hatırlarsın. Uyku tutmayınca mutfaktaki masada oturup bir sigara yakar, gün doğumuna düşman gözlerinle karanlığı izlersin. Belki karşındaki sandalyede beni hayal edersin. Belki hasret, sıcak bir esinti gibi sarılır boynuna.”


“Olmuyor. Bazı hatıralar kızgın bir demirle yüreğime dağlanmış sanki. Bir bardak kahvede, alelade bir kaldırım taşında ya da öylesine gidilen bir yolun orta yerinde adını sayıklarım. Bir hazine gibi sakladığım adını…”


Küskün hikayelerimin hatırasına...