Bu gecenin işkencesi adamın birinin adım sesleriyle dönüyor,
Her adım bir saniye, dakika, saat, sahi kaç kişinin hayatından çalıyor?
Sokağın başındayım ben, göz bebeklerim terliyor,
Şapkasından akıyor çocukluğumun beşeri kaldırımları,
Kan kan, damla damla...
Kimselere anlatamadım şehirdeki olasılıkları,
Aldığım nefesle içimde sakladım, büyük bir utançla
Ruhumla göz göze gelen karanlık,
Gök gürültüsünü tam karnıma sapla,
Sapla ki ölsün doğmadan bu ilkellik
Benimle beslenen, beni yok eden ne varsa,
Kendimle bir olup hiçliği göğüsleyebildik,
Öldür,
Tam karşımdan, ıslak yol boyunca yürüyen gelmeden,
Çünkü anneliğim de tıpkı çocukluğum gibi cehennemlik,
Yağmur boynuma estikçe on güneşin dokuzu vuruluyor,
Yardım et okçu,
Güneşler değil ben hak ettim bu kanlı yok oluşu,
Ikınmama izin verme yoksa doğacak kelimeler birer birer,
Eski bir bıçakla keseceğim şiir bağını,
Paslı yalnız acı çekmiyor kelime ırkı kadar,
Daha fazla oyalayamam karanlığı,
Nerede kaldı beni buradan götürecek kırmızı kalabalık kağnı?
Gelmemem için çok çabaladı, gözlerimi parlatan bir gülüş,
Bir çift el, yüreğime saplanan son ağrı,
İnanır mısın okçu?
Geriye anlatacak bir tek o kaldı.
Kanlı eteğimin ceplerinde buruşmuş çokça kağıt var,
Kağıtlara kazınmış sevinçle doğurduklarım,
Ne kadar derinse, hepsi ona yazıldı.
Senin vurduğun on güneş bile ısıtmazdı beni,
Onun bakışlarının sıcaklığı yanında, hepsini ayın soğukluğu aldı.
Ne çok isterdim daha fazla anlatmayı, taptığım bu toprakları.
Elveda okçu, duyuluyor fırtınalı yoldan tekerleğin sesleri.
Ne çok bekledim bilemezsin bu mevsimi!
Bağışla.
Ellerine bulaştırdıysam aciz kanımı, yıkarsın geçer öbür ikindi.
ve durmadan gülüyorsam yaratıcımdan bir hediye,
Senin ellerindekiyle benim kalbimi saran ibadetimin izi bir mi?
Kimisi aşk diyor buna, benim içinse yolculuğumun biricik kutsal sihri.