Bugün yakın arkadaşım seni 5 dakikalık arayabilir miyim dedi. Ben de olur dedim. Aynı dershaneye gitmiştik. 2016'dan beri arkadaşız. Bazen uzaklık oldu ama hâlâ sağlamız. Her neyse. Yeni uyanmıştım saat 12.01 olura kalmadan aradım. Hâlâ uzandığımı söylüyordum. Benim sesim yeni uyanmış altosunda, onun ise öğrencilerine bağırmaktan öğretmen hastalığı farenjitten alto.
“Hazırlanıyorum ben de işte arama bekliyorum kuaförden. Bir de arkadaşımla görüşeceğim boşluk bulmuşken seni arayayım dedim. Yoksa bir daha nasıl ararım diye düşündüm.”
Hâlâ uzanıyorum.
"Bu sefer gerçekten beş dakikalığına aradım. Saat 12.06 uzanıyorum. Bunlar sadece doğuruyor kanka ya. Hani ilk başlangıçta hediye olsun diye kek falan verilir ya biz arkadaşla prezervatif vermeyi düşünüyoruz. Sınıf mevcudum elli. Altı şubeyiz."
(…)
Aman arkadaşım o sana kurulmuş.
“Seni facetime arayabilirim artık. 13 aldım kanka. Buralar aşiret paket olduğu için elektronik marketlerde bi bu kalmıştı, girdim borca aldım. “
Al arkadaşım ne olacak almışken iyisini al boş ver.
“Geçen Batum’a gittim. Story attım ama etkileşim vermedi. Ben de merak ettim ikinci gönderimi de attım. Allah'ım dedim bana işaret ver ben ona göre hareket edicem. Ya şimdi beğenir ya da ben artık tamam anladım derken beğenisi geldi.”
Batum’a gittim kısmında aklımdan geçenlere dur diyemeden tepki vermem üç saniye sonra gerçekleşti. Hâlâ uzanıyordum çünkü saat 12.40
“Hadi ben dişimi fırçalarken bu olayın analizini yap.”
Yine içimden geçenlere dur diyemeden tepkim gecikti: I-ıı valla bunun ne analizini yapayım?
“Tabi senin instagramın yok. Elif’ten bakarsın.”
(Lütfen hattan ayrılmayınız. Please stay on the line.)
“Kuaför aradı da kaş bıyık için saat verdi. Sonra bir arkadaşla buluşucaz.”
Buluş arkadaşım. Evet ondan bekleyeceğiz tabii ki adımı. Ben de özlemişim. İyi bende de ne olsun uzanıyorum. Tamam kanka sen işine bak haberleşiriz biz yine. Hoşça kal.