Kitap aralarına sakladığımız çiçekler gibidir aşklar da. Kurumaya mecbur ama unutulmaya asla. Hangi dizenin yanındaysa izi, o şiir olur o aşkın ağıtı. Alıp atarsın da izini silebilir misin sayfalardan? Silmek ister misin peki gerçekten? Yoksa kalacak olan ize güvenir de öyle mi atarsın o çiçeği? O kurudukça kurur; o parçalandıkça un ufak olursun sen de. Aşk böyledir, yaralar. Ansızın gelir oturur, ansızın kalkar gider yüreğinden.
Ulaşamadığından mı yanarsın diye sorarlar. Bilmezler yangının yalnızca içeride olmadığını. Bir insanın gözleri nasıl bu denli su serper yüreğine? Söndürmesi gerekirken nasıl harlar kalbindeki ateşi? Aşk budur. Sorarsın cevaplamaz. Sen cevap ararken o seni kül eder. Geriye herhangi bir şiir kitabının sayfasındaki kurumuş çiçeğin izi kalır. Camdan ama aslında sokağa değil, içindeki yangına attığın çiçeğin. İşte o çiçek o yangını söndürür. Bir çift gözün tutuşturduğu yangını...