...
Aslında düne baktığımda sanki liseden yeni mezun olduğumu düşünüp 19 yazında görüyorum hâlâ kendimi. Hiçbir şey yokken, kimseyokken". Bıyıkları henüz yeni tıraş ederken...
19'un Eylül'ünde Urla'da dikenlerin üzerinde sürünürken buluyorum kendimi. İlginçtir, hiç bu kadar hevesli süründüğümü de hatırlamıyorum. Söylentilere göre biz gelmeden evvel oralara özellikle dikenli bitkilerin tohumlarını atıyorlarmış. Acaba doğru mu ki? Bilemiyorum. Ve sabahlara kadar sahilde geleceği düşünerek tutulan nöbetleri. Uykusuz geçen gecenin sabahında yapılan kilometrelerce koşuları, güneşin altında saatlerce süren talimler ve akşam çadırların arasında birbirimizin hayat hikayelerini dinleyip anlatmayı. Öyle ki bir hatıra defteri bile yazıp o anki duygularımı yazmıştım. Geçenlerde baktım da gerçekten çok komik olaylar var...
Sen yoktun o zamanlar. İşte bu senden öncesiydi. Toydum, gerçi her geçen seneye baktığında olduğun andan daha tecrübesiz değil misindir?
Sonra Ankara, ah evet Ankara Ankara güzel Ankara. Hiç sevemedim bu şehri. Bir Ege değildi icabında
Senden önceki hayatımın son demlerini yudumluyordum. İdealler şekillenmeye başlıyordu. Hatırlıyorum, 19 Teşrinleri, felaket bir ayaz ve ikindi vaktine doğru iliklerimize kadar ıslatan yağmurlar. Evet hatırlıyorum. Küçükken karın içinden alamadıkları ben, karla oynamayı çok seven ben o anlardan itibaren soğuktan nefret etmeye başlamıştı...
Her zaman yaptığım hatalara devam ediyordum tabi. Anı değil geleceği düşünmek. Gelecek gelecek gelecek. Anda kalamamak... Carpe Diem diyordu değil mi Horatius? Beni görse o medeniyet mermerlerini kafamda kırarlardı herhalde...
İdealler diyordum değil mi? Evet zaten var olanlar da iyice şekillenmeye başlamış ve mükemmeliyetçi bir kişilik doğmaya başlıyordu.
Bir doğum evet sancılı ve acılı bir şekilde.
Sen yoktun henüz. Hikayenin hemen evveliydi bu zamanlar. Ve, bir varmış dendi hayatıma. Bir varmış, biri varmış. Sen olacaktın.