İleriyi düşünüyorum, dedi. Bununla ilgili kötü bir senaryo yazacağım, diye ekledi. Konuşmasına devam etsin diye bekledim. Bir süre durdu, sigarasını yaktı, devam etti.

''Misal kırk yaşında olsak, o zaman yollarımız bir şekilde ayrılmış olsa ama ben yine sana karşı aynı hisleri taşıyor olsam, bilirdim ki bir sahil kasabasındasın. Gümüşlük'ten başlardım seni aramaya. Hiç konuşmadık orayı seninle ama konuşsak veya sen görsen Gümüşlük'ü oraya ait olduğunu hissederdin. Orada bulamasam seni, bütün kıyı kasabalarını dolaşırdım. Elbette soran olurdu, ne arıyorsun diye. Hepsine aynı cevabı verirdim. ''Bir kadında bir çocuk hayaleti." Bu dizeleri bilmeyenler şüphesiz deli sanarlardı beni. Bilenler ise yumuşak bir gülümseme ile yetinirlerdi. Sonra o çocuk hayaletini kaybetmeyen seni bir pazarda görürdüm. Tanırdım. Kırkında bile aynı güzellik. Hiç sevmediğim karnabaharları özenle seçip alırdın, evin yoluna koyulurdun. Usulca takip ederdim seni. Yolda yürürken evini düşlerdim. Bahçeni, çiçeklerini, sana dair her şeyi... Eminim ki çocuğun gibi bakardın çiçeklere. Eve vardığın zaman biri karşılardı seni. Çirkin bir adam belli. Ama bilirdim ki bir zamanlar benim de güzelliğimle ilgilenecek olsan yüzüme bakmazdın. Mutlu olmanı umarak ayrılırdım sokağından.

Son kez selam verirdim kedilere. Bilirdim ki onlar haber verirdi geldiğimi sana.''


Senaryo bitti, dedi mağrur bakarak. Düşündüm, bir insan kötü düşünürken bile nasıl bu kadar ince olabilir? Onu sadece bunun için bile sevebilirim, diye geçirdim içimden. Sonra bir an ağlamaklı bir sesle haykırarak ona söyledim bunu. Çünkü kırk yaşında evimin önünden benden habersiz öylece geçmesini değil, karnabaharı ne kadar sevmese bile benim için yiyeceğini bildiğim kişiyle olmak isterim o evin içinde.