yalnızlık tenime usulca sokulmuş. uyumamaya yeminli ve pencereden sessizce sokağa bakıyor. yüreğimin aynasından yüzüme yansıyan küçücük gözler. yüzümün kayıp gamzelerini arıyorlar.
rüzgar sertleşiyor, küçücük gözlerin ve hırpalayan rüzgar arasında kendimi arıyorum. uzun cümlelerimi göçmen kuşlarla uğurladım. şimdi onların yerinde uzun susuşlarım var. kime dokunsam duvarların suretini alıyor elmacık kemikleri. sesler öldü, yüzler yaşıyor.
hastane koridorları uzun ve hikayeler kalabalık. yoksul hikayeler yüreklerini doyuracak sözcükler arıyor. bu sofra cevaplarına yüzünü dönen uzun bir soru cümlesi.
yine de bir ağaca ve bir buluta amin diyorum. yapraklarına ve maviliğine inanıyorum, insanı geceye gömüp.
tenime sokulan yalnızlığı emziriyorum. büyüyor, görüyorum can kırıkları gibi batarken. insan ki siyah ve beyazı münker ve nekir gibi omuzlarına basmalı. o yüzden yaşamalıyım artık hem siyah hem beyazla. bir pencere, küçücük gözler, büyüyen yalnızlık , uzun koridorlar ve yoksul hikayeler.
hepsi benim hepsi sokaklar. gece, sokağa sinen simit kokusu ile bitiyor. koridordan sesler geliyor. yoğun bakım diyorlar, ayrılıkların avuntusu bu geride kalanlar için.
rüzgar yerini pencereyi döven yağmura bırakıyor. yüreğim aynasından kendime bakıyorum.
anne!
ellerim bu sese koşuyor.
ağaca ve yağmura gülümsüyorum.