kuşlar kaçar soğuktan ve kötülüklerden.
o yüzden hep kuşlara sığınırım.
ne zaman kötülük görsem, iç bulantısı-bunaltısı,
ne zaman fısıltılar duysam ıslak bakan gözlerden
kuşlara sığınırım.
içim soğudu mu uzaklardan
yahut yakından, bilmediğim ansızın, sezemediğim
içimi soğutan her şeyden
gün çalılarında şakıyan tombul serçelere sığınırım.
tanıdık siyahlarla bakarlar bana
her geçişimde adını sayıkladığım yolların
ıssız çakıllarını tek tek vurarak ve uzaklaşarak
boğaziçinin ötelerine.
etrafta insanları değil kuşları, bir de kedileri arar gözlerim.
kaçınmak için, bir an olsun yeşillenmek için
arnavut kaldırımlarda.
rahatı bu kadar samimi yaşayan, anlatan iki canlının ölesiye bir ikilemde var olmasını yadırgadım hep.
oyun zannıyla kaç kuş kan vermiştir kedilerin toprağına?
oyun zannıyla kaç çocuk can vermiştir sualsiz toprağa?
ölesiye bir oyun
-ben, sen, o ve biz, siz, onlar-
ayırdımız olmaksızın yakınsıyoruz sizleri.
onları kabullenmemek adına bütün bu hileler
maskeler ve şüpheler.
yalnızca "biz" içinden benlerin arzularını seçmek
sizler ya da onlar olmamak adına sırtını peklemek benlerin.
insan acındırılmış, acılaşmış
soğuklar, kötülükler ve uzaklar olmuş hep
ben hep kuşlara sığınırım
bir de kedilere, gözleri daha insan bakar diye.