İşte kurtuldum. Ellerim titrek, dizlerim yaralı, bedenim yorgun. Her adımımda yaralarım sızlıyor ama asıl acı, içimde. En büyük hasarı ruhum aldı. O kuyudan çıkarken yalnız değildim; hayal kırıklıkları, kayıplar ve ihanete uğramış bir güven, peşimden sürüklendi.Seni o kuyuya itenlerin yüzleri hafızanda silik ama etkileri derindir. Kalbin, yeniden aynı acıyı yaşamaktan korkar olmuş. Şimdi hayatın içindeyim ve her şey daha da zor. Kalbim yeniden kırılmaktan korkuyor, en masum gülüş bile bir tuzak gibi görünüyor. Yüreğim hala güvenmek istiyor. Çünkü insanın en derin arzularından biridir güven. Ama aklım beni uyaran bir sesle dolu. Belki de bu tecrübe sana, güvenin bir lütuf olduğunu öğretmiştir. Herkesin onu hak etmediğini, hak edenlerin ise zamanla ortaya çıktığını. Artık dikkatli adımlar atar, daha fazla sorgularsın. İçindeki karanlık kuyu, seni kör etmez ama gözlerini açar. İnsanlara tekrar nasıl güveneceğimi bilmiyorum.
Size bir soru sorayım: Sizce insan en çok kime güvenebilir? En iyi tanıdığına mı, yoksa hiç tanımadığına mı? Benim cevabım, hiç tanımadığına. Çünkü en iyi tanıdığınız, içini açtığınız ilk fırsatta sizin güveninizi, sırlarınızı size karşı bir silah olarak kullanabilir. Ama bir yabancı bunu yapamaz. Peki ya sizce?