sevgisiz insan, penceresiz ev misali ışıksızdır
hepimiz anne babamızın ışığıyla görürüz bu dünyayı ilk kez
ilk kez o ışık sayesinde tanırız her şeyi fakat büyüdükçe değişir işler
daha güçlü, daha farklı, daha yabancı bi' ışık ararız bizden olmayan
ben o ışığı sende buldum sevgilim, tüm varlığımı tüm benliğimi senin ışığınla kutsadım
bana hayaller kurdurtan, benim önümü görmemi sağlayan tek şey senin ışığın oldu
belki de bu yüzden; belki de senin ışığını kaybedersem bir daha önümü hiç göremem diye
böyle korkak, böyle çekimser, böyle nazenin davrandım hep sana
o kadar güçlüydü ki ışığın benim için, içimdeki okyanusta kimsenin aydınlatamadığı yerleri aydınlattı
kimsenin göremediği şeyleri gösterdi, kimsenin fark edemediği şeyleri fark etti
ben söndürdüm o ışığı.
evimin pencerelerini ben yıktım.
yerine duvarları ben ördüm.
bedenimi ince ince saran,
esintisinde usul usul yürüdüğüm o kokundan
ben uzaklaştım.
kana kana içtiğim çeşmelerden
ben susayarak ayrıldım.
ama içimdeki yerini bilseydi
eğer onu gerçekten ne kadar çok sevdiğimi bilseydi
belki o zaman o da bana karşı bu kadar sevgisiz davranmazdı.
ben hiç bilemedim sana ışığımı vermeyi
sen bana hem bir arkadaşın, hem bir sevgilinin
hem bir anne babanın ışığını vermeyi hep çok iyi bildin
lal bilen, bana çok şey öğrettin sevgilim.
sevmeyi, değer vermeyi, hemdemliği, daha önce tatmadığım bir çok duyguyu
ama ayrılığı da.
keşke bu denli acımasız, böylesine sert bi' duyguyu senden öğrenmeseydim
şimdi ben tecessüsteyim sevgilim, ölene kadar da böyle olacağım