Tükenmeyen yollarım vardır benim
Ayaklarım su toplayana kadar yürüsem de
Bir yol katetemediğim
Çakıldan tutun da kayasına kadar
Hepsi yollarıma çıktı da ben bir türlü engel diyemedim onlara
Fark edemez ya insan neyin zehir neyin panzehir olduğunu
Ben de herkes gibiyim
Bir türlü göremedim, görmek istemedim
Bitmek bilmez bir sessizliğim vardır benim
Ona her zaman bir melodi eşlik eder
Zümrütten dağları, coşkun bağları
Fonda çalan eşsiz notalarla birlikte gezerler
Sahi birkaç kelime kullansak
İçimizdeki çığlıkları dışımızdan bağırsak
Bu lal olan dilimiz konuşur mu?
Eğer konuşursa bir dinleyeni bulunur mu?
Gömgök bir denizi olan bir sahil kenarındayım şimdi
Martıların sesi geliyor yukarılardan
Bir şey konuşuyorlar belli ki aralarında
Neden anlayamıyoruz ki bu hayvanların dilini?
Belki biz onları anlayabilseydik onlar da dinler, anlardı bizi
İnsanın kibrini taşımaz ya onlar hani
Öylece dinler, beklerlerdi hikayemizin bitmesini
Böylece hiçbir dil küsmezdi, lal olmazdı kelimelere
Bakışlarım göğün ufkunda geziniyor usulca
Güneş ise sükunetle veda ediyor onu görenlere, görebilenlere
Söz veriyor yine geleceğine dair
İnsanlar bir güneş kadar olamıyor diyorum işte o an
Onun bile söz verdikleri, bekleyenleri var
Ben ise buradan kalktığım an yine baş başayım
Yollarla, taşlarla...
Ve bir de beni bırakmayan yalnızlığımla.