Demek İzmit'e gidiyorsun, dedi Leyla. Bu sorunun altında yatan başka sorular Leyla'nın içini kemiriyordu. Karşısındakinin oldukça sakin, dinlemeyi tercih eden tavrı kendisini merak dehlizine atmıştı. Hiç tanımadığı birisiyle de tek taraflı bir sohbet pek abes kaçacaktı bunun da farkındaydı.


Evet, dedi Murat daha fazla soru sormasan güzel olur dercesine. Fakat Leyla'nın doymak bilmeyen merakı iş başındaydı. Sorguya devam ediyordu.


"Oralı mısın? "


"Hayır ilk defa gidiyorum. Tanımadığım bir yer! "


"Desene çalışmaya gidiyorsun sen? "


"Öyle de denebilir. "


Fazla konuşmayan, azımsanmayacak kadar yakışıklı bu genç, Leyla'nın oldukça ilgisini çekmişti. Murat'ın suskunluğunun ardında saklanmış gizemi ve çekiciliği hissetmişti Leyla. Bilinmezliğin, mistisizmin çekiciliği usulca sarmıştı genç kadını. Murat da kaçamak bakışlarla bu genç kadının zümrüt yeşili gözlerinde kendini görmeye çalışıyordu.


Leyla misafiri için yiyecek bir şeyler getirtmişti. Gözleri Murat'ın üzerinde her halini süzüyordu. Yemeğinin tamamını bitirmeden bırakmıştı Murat. Leyla da yemeği bıraktı. Zaten Leyla'nın maksadı yemek değil, yakışıklı genci tanımaktı. Bir müddet bir şeycikler konuşulmadı. Bakışların, sözlerin yetersiz kaldığı ya da gereksiz olduğu durumlarda Murat'ın büyük bir yardımcısı vardı: sigara. Kendisinin ismini andıran kıyak sigarasını çıkartmak üzere çantasına uzandı. Paket yeniydi. Üst kapak jelatinini koparttı. Alüminyum kaplı kağıdı da çektikten sonra hasretlik sona ermişti. Bir dal sigara aldı. Tütünü hissetmek için şöyle usulca bir uçtan öteki uca doğru kokladı. Ardınca sigaradan ilk dumanı çekmeden önce kükürt kokusunu ta ciğerlerine kadar çekti. Enfes bir deneyimdi bu: her biri bir öncekini unutturacak türden bir deneyim. Kükürtlü kibritin tek görevi sigarayı yakmak değildi. İlkin, ciğerlere bayram merasimini başlatan komutu veriyordu.


Odanın loş ışığında sigara dumanı usulca tavana doğru tırmanıyor, sonunda küçük bir küme bulut halini alıyordu. İlk üç çekişten sonra ancak kendine gelebilmişti. Sigarasını parmaklarının arasına yerleştirdi. Tek kelimeyle insanın ruhuna işleyen bakışlarını, kendisini salıvermiş zümrüt kaleye doğru bir ok gibi fırlatmaya başladı.


Leyla genelde kendisinden aşk dilenen, gözlerinin içine bakabilmek için uğraşan erkeklere alışkındı da böylesine pek rastlamamıştı. Kendisini garipsemeye başladı. Bu durumun en iyi yanı da başkalarının kendisi karşısında ne hissettiğini anlıyor gibi olmasıydı. Ama o bile yetersizdi; çünkü hiç bu kadar budala olmamıştı ve başkasını da böyle görmemişti. O kadar dalmıştı ki Murat'ın hazırlanıp yola koyulduğunu bile ancak fark edebilmişti.


Şimdi bu genç adam çekip gitmek üzereyken, Leyla gözlerinin sunduğu teklifi okuma tenezzülünde bile bulunmayan bu tuhaf, gezgin kılıklı, kirli sakallı ve çakmak gözlü yabancıya tahammül edemez hale gelmişti. İçini kemiren bir şeyler vardı. Kızmaya başlamıştı; ama somut bir gerekçe de bulamıyordu. Birden seslendi.


"Sen neden sigara uzatmadın bana? "


Murat alaycı bir bakışla, demek sigara ikram etmedim diye kızıyorsun, dedi. Demez olaydı. Kadının zümrüt rengi alacalı bakışları bir kor parçasına dönüverdi birden. Leyla'yı asıl kızdıran ise kendinden emin ve umursamaz tavrıyla Murat'ın kendisine ilgi göstermeyişiydi. Oysaki tüm laterna ekibi, kızlar kendisine imrenir, erkekler ise gözlerini alamazdı. Murat, bu kibirden kanatlı tatlı görünüşlü kadını tarumar etmiş, bunun kıvancını yaşamaktaydı. Lakin birden tavrını değiştirdi.


"Hanımefendi, kabalığımı bağışlayın. Bu aralar oldukça dalgınım. Gayriihtiyari nezaketsizliğimi affedin lütfen. Sizin gibi güzel bir bayanın yanında nasıl davranacağını bilmeyen talihli; ama bilgisiz biri olarak farz edin beni. Sizinle tanışmış olabilmek her erkeğin başarabildiği bir şey olmasa gerek! Bundan dolayıdır ki talihliyim. Lakin size nasıl izzeti ikramda bulunacağını bilmeyen birisi olarak da bilgisizim. Lütfen bağışlayın beni. "


Leyla içinden, kahrol demekle yetindi. Gözlerinin içinde raks eden bu genç adam artık her haddiyle Leyla'nın elde etmek istediği birisiydi. Af dilerken bile sert cevabı kendisini almıştı. Sanki Murat'ın kartını görmüş de o da ona uygun bir kart savurdu.


"Aman ne demek efendim! Tatlı sözleriniz her şeye kâfi geldi."


"Neyse, tanıştığımıza gerçekten memnun oldum."


"Ben de."


"Bu arada Üstat Karmello imzalı laternanızın biraz bakıma ihtiyacı var gibi. Tarihin canlı tanığını fazla yormayın lütfen. Zira ülkedeki bildiğim son stampatoros beş yıl önce hayata elveda dedi. Toprağı bol olsun. Ne de iyi birisiydi. Bu yüzden elinizdeki laterna bozulursa, ayağı kırık atın hazin sonuna benzer. Kendinize ve laternanıza iyi bakınız. Görüşmek üzere..."


Bakışları sabitleşen Leyla'nın gözlerindeki oluk oluk heyecan ve beğeni akıyordu. Murat'ın ayrıntılı tahlili ve tavsiyesi üzerine şaşkınlığı ve hayranlığı bir kat daha artan Leyla'nın nutku tutuldu, konuşamadı. El sallamakla yetindi.


Vurgunu yapan son bakışların ardına, Murat sırt çantasını aldı ve peronlara doğru yola koyuldu.


"Programımızda İzmit de var, umarım orada görüşürüz, diye seslendi Leyla. Umarım dedi Murat.