Bugün kahvaltı yapmadım. Zaten çok kahvaltı yapma meraklısı biri değilim. Arada bir özenirim ama evde tek başına yapılanlara değil, dışarıda kalabalık olanlara. Akşamdan kalma kafayla sabahın en güzel saatlerinde kalkmaya üşendiğim için de yaptığım planların hiçbirine dahil olmam, olamam genelde.
Kahvaltının mutlulukla alakalı olması fikri de canımı sıkıyor biraz açıkçası. En güzel kahvaltıyı mutsuz olanlar etmeli bence. Bir nevi terapi çünkü kahvaltı, değil mi? Ben şimdiye kadar verdiğim çoğu yanlış kararı kahvaltı yaparken aldım. Bir keyif var ortada ve günün belli bir saatine kadar o keyfi sürebiliyorsun çünkü. Akşam yemeği gibi gece sonuna bağlanamayan bir keyif. Aceleyle yaşanan mutluluklar, anın kaçması endişesiyle çekilen fotoğraflar, “Bir kahvaltı eder öyle geçeriz otogara.” cümleleriyle sempatik gösterilmeye çalışılan ayrılıklar…
Yalnızlıkla ilintili her şeyden bu kadar nefret edip yalnız kalabilmek için adını dahi değiştirebilecek insanlar tanıdım. Hepsinin verdiği ana düşünce, zamanında insanlarla her şeyi paylaşıp artık ihtiyaç duymama fakat bununla beraber gelen hatırlanmama korkusuydu. Sonra kendimi de o güruha dahil ettim. İnsanlarla beraber eğlendim ama tek başıma çıktım mekândan her seferinde, planlar yapıp son dakikada gelemeyeceğimi söyledim, iş görüşmesinin ileri bir tarihe alınabilme ihtimalini sorup ileri bir tarihe almalarına rağmen gitmedim, cebimde param olmasına rağmen yok deyip arkadaşlarımın çağırdığı keyifli akşamlara dahil olmadım, daha uzatılabilir aslında… Sonunda varılan nokta şu ki kimse unutmuyor kimseyi. Adına yanlış dediğimiz zamanlar doğru an diye nitelendirdiklerimizden çok daha doğru ve saf. Saf çünkü plan yok, doğru çünkü hata payı hesaplanmamış. Kaldı ki benim için hesaplanan ve sağlaması yapılan her şey yanlıştır. Doğru olsa sağlaması yapılmaz, sağlaması yapılıyorsa da şüphe vardır.
Boş limanlar gibiyiz, üç beş gemiye mecburiyetten sırf adımız liman diye hizmet eden ama hiçbir yetkilinin bakım için hareket etmediği, o da orada duruyor işte dedikleri ama ne zaman canları sıkılsa yine gelip anlattıkları, seviştikleri, içtikleri, sigara izmaritine boğdukları, işedikleri limanız.
Orada öyle duruyoruz işte.