“Takdir-i İlahi” mi?
Lütfi Akad’ın göç üçlemesinin ilk halkası olan Gelin (1973), Akad’ın sinemasının en mühim yapı taşlarından biri olma özelliğine sahiptir. Başrolünü Hülya Koçyiğit’in üstlendiği yapım bir ailenin köyden kente göç edişiyle, Haydarpaşa’da başlar.
Hacı İlyas ve büyük oğlu Hıdır, aileleriyle Yozgat’tan İstanbul’a taşınmıştır. Yozgat’ta esnaflık yapan Hacı İlyas, İstanbul’un kenar mahallelerinin birinde bir bakkal dükkanı açar. Amacı, merkezi bir yerde ikinci dükkanı açmaktır. Film, Hacı İlyas’ın küçük oğlu Veli’nin, karısı Meryem ve oğlu Osman ile İstanbul’a gelmesiyle başlar. Veli, Yozgat’taki toprağı satmıştır ama bu para yeni dükkan için eksik kalmaktadır. Veli, babası ve ağabeyinin büyük şehirde edindiği hırsa ayak uydurmaya çalışırken Meryem de büyük gelin ve kaynana tarafından hor görülmektedir. Tüm bunların üstüne, Osman sebebi belli olmayan nöbetler geçirmeye başlar. Meryem’in köylüsü olan, İstanbul’a taşınıp fabrikada çalışmaya başlayan çift, çocuğun doktora götürülmesini tembihler. Fakat bu çift -daha doğrusu kadın- fabrikada çalıştığı için ailede sevilmemektedir. Meryem ne yapıp edip oğlunu hastaneye götürür. Oğlanın ameliyata ihtiyacı vardır ancak Hacı İlyas dükkanı açmak için acele etmekte, başka bir masrafa girmek istememektedir.[1]
Kaynana, filmin tümünde Meryem’e karşı baskısını kurar. İstanbul’a geldiği için başına buyruk hareket edemeyeceğini ve bulundukları avluyu Yozgat sayması gerektiğini söyler. Filmin esas teması göçtür. Fakat bu temanın açılımları çok geniş olmuştur.
Şöyle ki:
Din, aile yapısı, maddi yükselişe geçme isteği ve vicdan duygularını Gelin’de son sürat işleyen Akad, çok başarılı sosyolojik bir deney yapmıştır, da diyebiliriz. Bir tarafta çocuğunun ameliyatı için altın takılarını satan Meryem, öbür yanda pozitif bilimlerin direkt karşısında duran ve Osman için kurşun döktürmeye, dualar okuyup üfletmeye eğilimli bir aile. Bu çatışma, Meryem’in cehaletle ve açgözlülükle savaşı filmin tümünde hissedilir, diyebiliriz.
Hacı İlyas ve büyük oğlu Hıdır bulundukları küçük mahalle dükkanı (bakkal) dışında şehrin biraz daha içinde büyük bir dükkan kiralarlar. Son teknoloji basküllere, yazar kasalara vb. yatırımlar yapan aile, Osman’ın durumunu daima göz ardı eder, önceliklerini dükkandan yana verirler. Bu durum ise alt kültür profili çizen ailenin refaha, paraya ulaşmak istemesi ve açgözlülüğünün büyük bir göstergesidir.
Alışılmış Çaresizlik: Büyük Gelin
Hıdır’ın karısı, evin büyük gelini uzun yıllardan beri o evdedir. Kaynana ile oldukça iyi anlaşıyordur. Meryem’in, Osman’ı hastaneye götürmelerinde veya Osman’ın sağlığını düşündüğü için ettiği hiçbir isyanda yanında olmamıştır. Çünkü o aile için kadının dışarı çıkması demek ailenin namusuna leke sürülmesi demektir. Büyük gelin, evin sevilenidir. “Gelinin görevi” olan yemek pişirme, temizlik yapma, eşine hizmet etme gibi tüm görevleri yerine getiren ve burun kıvırmayan büyük gelin, toplumda “suskun” kalanların sembolüdür, diyebiliriz. Bazı insanlar sevilmek ve öteki görülmemek için benliklerini bir kenara koyarlar. Bunu sağlayan en büyük etken ise etnik ve kültürel ögelerdir.
Anadolu/taşra geleneklerinin yansıması olan bu kadın kendi gibi davranmayan veya davranmak istemeyen Meryem’i gördüğünde onun yanında değil, karşısında olmuştur. Bu durum da tam bu söylenenlerin karşılığıdır. Kendisini Meryem’le aynı pozisyonda (gelin) gören, bilen büyük gelin, kendisi gibi davranmayanı hor görmüş ve otomatik bir biçimde dışlamıştır. Ve hatta filmin içinde de gördüğümüz gibi, bir sahnede Meryem’e, “Sen de sorunlu çocuk doğurmasaydın, bak bana, aslan gibi oğlanlarım var!” diyerek açıklanan tüm bu özelliklerin sağlamasını yapmıştır diyebiliriz.
Geleneklerin Yozlaştırdığı “Erkek”
Meryem’in kocası Veli, yetiştirildiği ailenin gelenek ve görenekleriyle büyütülmüş bir erkektir. Yozgat’ta işlerini yapıp ailesinin yaşamını idame ettirirken babası tarafından İstanbul’a çağrılmıştır. Filmin serim kısmında ağabeyi Hıdır ile gezinirken rastladıkları adamla selamlaşıp sohbet eden Veli, Hıdır tarafından uyarılır. Adamın karısını fabrikada çalıştırdığını söyleyen Hıdır, Veli’ye “ailede kadın çalışmaz” kuralını hatırlatır. Hıdır’ın bu tutumu aile içinde kabul görmüş kuralların dışına çıkılmaması gerektiğinin bilincini Hıdır üzerinden kurmayı başaran Hacı İlyas’ın mantalite ve hayat görüşünün benimsenişidir, demek yanlış olmaz.
Osman’ın rahatsızlıklarında anne babasının “takdir-i ilahi” veya “mevsimliktir geçer” gibi geçiştirici cümlelerini hızla benimseyip Meryem’i bulunduğu ortamda ve düşüncelerinde tamamen yalnızlaştıran Veli, Meryem’in kendisine sormadan altınlarını sattığından dolayı karısına tokat atabilecek noktaya kadar gelir. Çünkü Meryem’in bu davranışı ataerkil aile düzeninde yetişmiş Veli’nin otoritesinin ve hükmedişinin zedelenmesi anlamına gelmektedir. Aile içindeki sosyal etkisi yoğun olan Hacı İlyas’ın oğlu Veli’nin bu davranış ve tutumlarını şuna bağlıyor olabiliriz:
Babasının etkisinde olan Veli, işinden ve evinden vazgeçip büyük deniz İstanbul’a gelebilmiştir. Babasının etkisiyle yeni dükkan açmıştır. İşler iyi gitmiyordur, oğlu hastadır fakat babasının işe olan motivasyonunu arttıracak konuşmalarıyla Veli işe daha da sarılır ve Osman’la Meryem’i umursamayacak noktaya kadar gelir. Bu ortamda Meryem’e tokat atabilen Veli’ye bir tokat gerekmektedir. Bu tokadın, ailenin çok inandığı, benimsediği özel bir gün olan “Kurban” Bayramının ilk günü gerçekleşecek olması ise Lütfi Akad’ın hikayesini ne kadar titizlikle tasarlanmış olduğunu ve kader-vicdan çatışmasını “kültür”ü aracı ederek başardığını kanıtlar niteliktedir.
Büyük gelinin “benim gibi sağlam bir erkek doğursaydı” sözleri, zaten “sığıntı” gibi yaşayan Veli’nin bir de çocuğunun “marazlı” olması düşüncesiyle baş edebilmesini güçleştirir ve bir kez daha ezilir. Benzer düşüncelere günümüzde bile rastlanmaktadır. Başına bir hastalık veya felaket gelenlerin arkasından konuşulması, üst üste felaketler yaşadığı düşünülen insanlardan uzaklaşılması gibi durumlara en gelişmiş toplum yapısından en ilkel topluluğa kadar hemen her yerde rastlanır. Akla uygun olsun ya da olmasın, şans getiren paralar, eşyalar hatta sevgili, uğursuzluk getiren arkadaş gibi pek çok şeye benzer güçler atfedilir. Yönetmenin, ailenin kendileri gibi güçlü ve kuvvetli bir soya zayıflığı yakıştıramamış olmasını başarıyla işlemiş olduğunu görüyoruz. Bu fikrin izleyicinin aklını ırkçılığa, faşizme, üstün ırk düşüncesine götürdüğü unutulmamalıdır.[2]
“Hacı” İlyas
Lütfi Akad, yarattığı karaktere “hacı” unvanını vererek, işlediği göç olgusunun alt başlıklarından birinin din olduğuna vurgu yapmıştır. Akad, bu tercihle özel bir din eleştirisi gerçekleştirir. Müslüman olan İlyas, paraya değer verip torununun sağlığını umursamaz. Bu süreçte işlerinin daha da kötüye gidiyor olması Akad’ın hikayesindeki tanrının bir cezasıdır, da demek mümkün. Evin kadınlarına tam anlamıyla baskıcı ve muhafazakar bir tutum içinde olan Hacı İlyas, evin erkeklerine de inançlarını ve anlayışlarını aşılamak noktasında çok güçlüdür. Meryem altınlarını sattıktan sonra Veli, Meryem’e parayı babasına vermesini söylemiştir. Meryem, parayı Hacı İlyas’a verdiğinde Hacı İlyas, borçlarını bir haftaya kapatacağını, ardından gelen paraların ise Osman için kullanılacağını söylemiş ve her defasında Meryem’i geçiştirmiş, oyalamıştır.
Lütfi Akad’ın din eleştirisine en büyük örneklerden biri ise şudur:
Hacı karakterinin sermaye uğruna oğlunun içki sattığını görmezden gelmesini, köyden yeni gelen Veli ilk anda şaşkınlıkla karşılasa da abisini ayıplamaması, hatta kendisinin de aynı şekilde davranmaya başlaması inançların, değerlerinin ve insanlığın para uğruna yitirildiğinin ancak üzerinin örtüldüğünün ispatı olur.[3]
Para-Çocuk-Kurban
Filmin çözüm bölümüne geldiğimizde, Osman’ın hastalığı iyice kötüye gitmiştir. Meryem sabırla Hacı İlyas’ın para vermesini beklemektedir, ailenin erkekleri iş hırsına kaptırıp gitmişlerdir. Kurban Bayramına birkaç gün kala avluya bir kurbanlık getirilir. Osman, kurbanlık hayvanla oyunlar oynar, beslerken Hıdır’ın oğulları hayvanı rahatsız edecek, şiddet içeren hareketlerle hayvana davranırlar. Bu durum da şunu gösteriyordur: ataerkil yapı içinde şiddete ve güce yakın büyütülen erkek çocukları kendilerinden güçsüz bir canlı gördüklerinde istedikleri gibi davranabiliyorlar. Bu tertipte büyütülen erkek çocuklar şiddete meyil gösterebiliyorlar. Kurban Bayramı geldiğinde sokaktan bir kutlama konvoyu geçer. Hıdır’ın oğulları hızla avludan çıkıp konvoya katılırlar. Arkalarından giden Osman geçirdiği rahatsızlık sonucu ölür. Meryem, kurbanlık hayvanın ipini keser ve Hacı İlyas’a “Bu eve bir kurban yeter, Kurban Bayramın kutlu olsun,” der ve kurbanlık hayvanı özgür bırakır.
Günler sonra Hacı İlyas’ın bakkalına giden Meryem yangın çıkarır ve fabrikada çalışmak üzere kaçar. Bu haber eve geldiğinde Hacı İlyas, Veli’nin yanına gider ve ona “Mal mülk yanar gider, hallolur. Ama namus meselesi başkadır,” diyerek Veli’ye silah verir. Veli fabrikaya gider ve işçilerin dağılma saatinde Meryem’i görür. Meryem duyacağı şeylerin kötü olacağını düşünürken Veli, Meryem’e “Fabrikada bana da iş var mı?” diye sorar ve film biter. Bu çarpıcı son ve ataerkil düzenin içinde büyümüş Veli’nin yaşadıklarından sonra geçirdiği evrim ve değişim çok çarpıcı olmuştur. Filmin serim ve düğümünde başkaldırılarıyla alışık olduğumuz Meryem’e Veli, filmin sonunda eşlik ediyor ve babasının kapitalist-faşist “hane”sinden kendini ayırıyor. Göç olgusunu örf, adet ve geleneklerle beraber çok ince bir üslupla anlatmış olan Türk sinemasının en usta yönetmenlerinden Lütfi Akad, üçlemenin diğer filmleriyle beraber ustalığını bu olgu üzerinden pekiştirmiş, kanıtlamış oluyor.
Kaynakça:
1- https://www.filmloverss.com/gelin/ Kapak fotoğrafı buradan alınmış ve bilgilendirme edinilmiştir.
2- https://www.otekisinema.com/goc-uclemesi-gelin-1973/ “Büyük gelinin” ile başlayıp “götürdüğü unutulmamalıdır,”diye biten cümle belirtilen kaynaktan alıntı edilmiştir.
3- https://m.bianet.org/biamag/kultur/24855-lutfi-akad-gelin Genel bir bilgi edinilmiştir.
[1] https://www.filmloverss.com/gelin/
[2] https://www.otekisinema.com/goc-uclemesi-gelin-1973/ “Büyük gelinin” ile başlayıp “götürdüğü unutulmamalıdır,” diye biten cümle belirtilen kaynaktan alıntı edilmiştir.
Su Akın
2022-01-15T17:22:40+03:00sevdiğim bir film üzerine çok güzel bir yazı olmuş. izlemeyene merak ettirir, izleyene bir daha izlettirir. :)
Pınar Kılınç
2022-01-14T23:20:26+03:00Lise yıllarında gördüğüm ve beni vuran filmlerinden biri Lütfi Akad’ın. Sen de burada karşımıza çıkarmakla ne iyi ettin! (Nostaljik hissediyor, hehe.) Akan ve bizimle paylaştığın diğer içeriklerine nazaran kapsamlı bir inceleme ortaya çıkmış. Metnin akıcılığını sonlara doğru geri kalanına oranla yitirdiğini düşünsem de oldukça sevdim, ellerine sağlık Umar. (:
Seniya Burçak
2022-01-14T22:50:58+03:00İlk defa duydum bu filmi ben ve çok dikkatimi çekti yazınızı okuyunca. Kaleminize sağlık en kısa zamanda izleyeceğim 👌