Japonya, o yıllarda değişime ve gelişime kapalı bir ülke konumundaydı. Diğer ülkelerle bağlantısı son derece az ve yaklaşık 250 yılı aşkın süre zarfında sınır kapıları kapalıydı. Bunun nedeni, dışarıdan gelebilecek tehlikelere engel olmaktı. Hatta bu endişeleri o kadar ileriydi ki bir Japon vatandaşının sınır dışına çıkması ölümdü. Ancak bir anda Amerika'nın hamlesiyle işler değişti. Amerikalı Tuğamiral Matthew C. Perry, Japonya'nın limanlarını ticarete açması için savaş gemileri ve silahlarla ortaya çıkınca o dönemki İmparator Şogun'un geleneksel yönetim anlayışının yukarısında kalmıştı çünkü Japonya, o dönemki ülkelerin oldukça gerisinde kalıyordu. Öyle ki Japon halk, sonlarının kötü olacağının farkına varıp ayaklanma çıkararak İmparator Şogun'un yönetimine son verip başka bir imparatorun geçtiği yeni bir çağa girmeye başladı.


Japonya'da sanayileşme hızla artıyor, kırsal bölgelerden göç almaya başlıyor ve geleneksel rejimler yavaş yavaş tarih oluyordu. Yeni İmparator Meiji'nin Tokyo'ya taşınmasıyla başkent Kyoto değil, Tokyo olarak değişti.


Yatırım: Endüstri alanları hükûmete pahalıya mal olduğu için özel yatırımcılara pazarlamaya başladılar.


İnşaat: Japonya, hızla gelişim sürecine girdiği için inşaat alanında çok sayıda işçi ve ustaya ihtiyaç duyuldu.


Askerlik: Askerlik, Japonya'da zorunlu hale geldi ve dört yıl olmak üzere, 21 yaşında askere alınmaya başlandı.


Seçimler: Sadece zenginlerden oluşan kitle oy kullanabiliyordu. Bu da halkın %1'ini oluşturuyordu.


Sınıf: Japonya feodalizmi son buldu.



Kaynakça: All About History (Eylül-Ekim 2021 sayısı)