Geçmişe duyulan bir özlemin çığlığını yaşıyorum bu sıralar.
Bir dik durusun kaç yenilgi barındırdığıyla da ilgilenmiyorum.
Evlerinizin yasaklanan, utanç duyulan filmi
Radyoda sesini kıstığınız şarkı gibi,
Fütursuzca kesip atılan bir parça,
Benliğin tarifini defterlere yazdıyor
Ve okutuyor onu ilkokul çocuklarına
Ve korkutuyor gece yarılarında duyulan o sesler…
Kapının önünde beliren,
Tavana vuran gölgeler…
Anımsamayacağım ya da anımsatmayacağım çocukluğu,
Kirli bir tükenişte ölüme yakın bir bedenin son serzenişleri sözlerim.
Uyumsuz, aykırı, suskun ve rahatsız edici benliğim!
Kahkahaların kesilmediği sabahlara verilen kötü haberler belki de geçmiş,
Kısrak döngünün içine hapsolmuş insanoğlu.
Masallardaki mutlu sonlar artık uzakta,
Prensesler saçlarını kesip beklemeyi bırakmış,
O elma hiçbir zaman yenmemiş,
Günahın bedeli olmaktan çıkmış her sonuç,
Esaretin ise, esir olduğunda ödüyormuş bedelini insanoğlu.
Yaşama esir olduğunda unutuyormuş gülmeyi çocuklar.
Sonra anlıyorlarmış,
Büyümek biraz da sonuçlar doğururmuş
anlamsız bir yaşamın bir değnekle şekillenmeyeceğini kabul gördüğünde,
Aşkların ve iyiliğin destanlarda anlatılan kurgular olduğunu,
Büyüyünce anlarsın’ların hiçliğini, anlamanın verdiği hazla anlattığında
Evren nasıl da bir gülümseme kondurur suratına…
Ve sen anladıkça büyürsün, evren sana anlattıkça gülümser
Varolmanın en hicranlı yanıyla koyun koyuna yatarsın,
Geceleri kalkar üstünü örter bir bilinmezlik!
Geçer yahu’lar dolanır diline,
Mırıldanır durursun…
Ve ben sana diyorum ki artık,
Masallar bitti, destanlar ve efsaneler kulağında tınısı kalan melodramlar.
Ama üzülme,
Bu da Geçer yahu!