Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

içinde bulunduğun ve tek sebebinin sen olduğun o huzursuzluk fırtınasının ortasına doğru çıkacaksın. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, yaşadığın ve yaşattığın onca şeyin sorumluluğu üzerinde büzülmüş bir halde yoluna devam edeceksin; kendi ellerinle parçaladığın dostlukları, oluşmasına izin bile vermediğin bağların ateşi seni sessizce kavuracak ve sen bunun aklını yavaş yavaş yok etmesini gözyaşlarınla seyredeceksin. Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.


Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,

işte o ünlü Rus yazarın romanındaki gibi, yaptıklarının bedelini yaşayarak ödüyorsun. Günler gelip geçiyor ve senin cezan yaptıklarının bilincinde bu döngünün içinde olmak. Günler, haftalar, aylar geçiyor, ruhunun yalnızlığı her saniye artmakta.

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Bir umut bu düşüncelerimle yalnız olmadığım ihtimali yüzünden söz aldığımda, keşke beni susturmasaydın hocam. Bu mısralarla düşündüklerimin alakasız olduğunu söyleyip gülmesen, söylediklerim laf arasında kaynamasa belki de biri duyardı sesimi. Duymaktan çok belki de düşündüklerimde yalnız değildim, belki de biri çıkardı ki kelimelerimle anlattığım şeylerden kelimelerle anlatamayacağım hislerimi duyardı. Her şey çok farklı olabilirdi hocam. Ama aynı zamanda teşekkür de etmeliyim ki böyle yaparak bana farklı durumlarda her şeyin çok farklı olabileceği düşüncesini de verdiniz. Yine aynı dizeleri okuyan başka bir insan, benim düşündüklerimi kendisi de düşünüp ümitsizliğine dalmıştır belki; belki onun bunları söyleyecek bir şansı bile olmadı.