Bizim gibi açıp da tarih kitapları okumayanlar için dünyanın nimetleri. Suyunu ayakta içenlere, çabucak doyanlara ve kendinden başka herkes için yorulanlara da nah görüntületiyor hayat. Buraya ait olamamanın sancısını azraille konuşamayanlar için evlerin arka bahçesi var. Azrail dedim. Azrail her akşam canımı sıkar. Ben göğsümü yarıp geçen kovanları temizlerim. Meselenin aslı yok. Birbirine uyumsar sözlerle anlatamadım dünyayı. Günlük desem değil, ömürlük bunlar...


Asma dedi yüzünü. Sen as dedim aynalarına. Yüzünde kalsın izim. Benim hiç yerim yok da. Hatta ben bir akşam bunun için saatlerce ağladım. Topuğu çökmüş çizmelerime baktım, hâlâ umut vardı. Ta ki astarında tedavülden kalkmış bozukluklarla çınlayıncaya kadar ceketim. Yüzümde o çok bilinen buruk gülümseme. Zaten her anı kameralara oynayarak yaşadığım bu dünyada, artık ekranlara bakmaktan sıkılmıştım. Hava soğuktu ama nihayetinde bir ceketim vardı. Çok param, hatrı sayılı dostlarım... Yok yalan değil. Bayağı hatrı sayılı. Bana nazı üçten fazla geçen adama ya büyük bir kazığım vardı, ya da onun bana iyi bir kıyağı.


Hayat artık mavi bir dolmuşun içinde kaç ışık yandığını sayacak kadar gevşek bırakmıyor yakamı. Ben de başımı hiç kaldırmıyorum artık. Yollarım kısalıyor. Buradan vazgeçişimi ön izletiyorum kendime. Öyle çarşıda, pazarda oyalanmalar bitti. Park köşelerinde yetip gelen dut ağaçlarını da benimmiş gibi düşünmüyorum. Kütüphaneden kısa süreliğine çaldığım kitapları da çalmıyorum artık. Bilgi hırsızlığını bıraktım. Önünden bile geçmiyorum Şuayip Çalkın'ın. Lale'nin patenli çocuklarıyla aramızda asırlar var. Dünyayla da aynı asırlar aramda. Yok yok, aşırılık olsun diye değil. Bunca nimete bir kez dönüp bakmayışımı ancak böyle açıklıyorum kendime.


Gece olunca perdeleri açıyorum. Dolabımın gıcırdayan cinlerine birkaç şiir okuyup zifiri seyrediyorum. Eğer sen bile konuşmayacaksan benimle cin kardeş. Vallahi ben de ürkütmeyeceğim artık seni şifalı sözlerle. Belki kötü yola düşerim, senin ilmini falan isterim. Kafayı üşütürüm böylece. Ne olur sorsan yani halimi. Bu perişan halimi sorsan ne olur?

Parmaklarımdaki kesikler kağıtlardan değil artık. Hâlâ meyve bıçaklarıyla kesiyorum yüzümü. Aynalara bakmayan gözler için.


Yüzümü


meyve bıçaklarıyla


kesiyorum...