Klâsik Türk Edebiyatı metinleri uzaktan anlaşılması zor ve karmaşık gelir. Bu düşüncenin temelinde Klâsik Türk Edebiyatına ya da yaygın adıyla Divan Edebiyatına karşı oluşturulan eskilik algısı olduğunu söyleyebiliriz. Eski ve klâsik adlandırılmasının arasında fark vardır. Eski bir eser raflardan kaldırılmıştır, artık önemli değildir ve üzerine konuşulmaz. Ancak klâsik bir eser ise uzun zaman önce yazılmış olsa dahi önemini muhafaza eder ve edebiyatın gelişimindeki rolü önemsenir.
Biz bu yazımızda 15. yüzyıl şairlerinden Mihri Hatun’un “Bayram ertesi” redifli gazelinin şerhini elimizden geldiğince yapacağız. Bu yazıda varmak istediğimiz sonuç kısa bir uğraşla “anlaşılması zor” olarak nitelendirilen klâsik şiiri nasıl anlamlandırabileceğimizdir. Ancak bu noktada her dönem ve her edebiyatta olduğu gibi Klâsik Türk Şiirinde de anlaşılması zor, sanatlı ve büyük bir uğraş gerektiren metinlerin de olduğunu hatırlatmalıyız. Artık şiirimize geçebiliriz.
Şöyle teşhîs eyledüm cânânı bayram irtesi
Gâlib ider derdüme dermânı bayram irtesi
Kelimeler: teşhis: tanımak // galib: yenen, üstüne gelen.
Nesir: Cânânı bayram irtesi şöyle teşhîs eyledüm. (O cânân) bayram irtesi derdüme dermânı gâlib ider.
Günümüz Türkçesi ile: Sevgiliyi bayram ertesi şöyle tanıdım. O sevgili bayram ertesi derdime dermanı galip etti.
Şerhi
Âşık sevgiliyi bayramdan sonra derdine dermanı galip etmesinden tanır. Bayram ziyaretlerinde sevgiliyi gören âşık derdine derman bulur. Derdinin dermana kavuşmasından da sevgiliyi tanımış olur. Şair burada hüsn-i ta’lil yapmıştır. Sevgilinin kendisine derman olmasını bayram ertesi buluşmaya bağlamıştır.
Derman sevgiliyi görmeye benzetilmiştir. Derd ile derman kelimeleri arasında tezat sanatı vardır. Canan-dert-derman kelimeleri arasında da tenasüp vardır.
La’l-i nâbından şeker senbûsesine dilberüñ
Urmaz isem ben ‘aceb dendânı bayram irtesi
Kelimeler: nâb: halis, saf, katkısız // senbûse: 13. yüzyıldan beri tatlı ya da tuzlu yapılabilen üçgen şeklinde bir börektir. // dendân: diş
Nesir: Ben bayram irtesi dilberüñ la’l-i nâbından şeker senbûsesine dendânı urmaz isem ‘aceb.
Günümüz Türkçesi ile: Ben bayram ertesi dilberin şeker senbusesine benzeyen saf dudağına diş vurmaz isem bana hayret olsun.
Şerhi
Dilberin yani güzel sevgilinin saf dudağı şeker şenbûseye benzetilir. Teşbih sanatı vardır. Şenbûse 13. yüzyıldan beri tatlı ya da tuzlu yapılabilen üçgen şeklinde bir börektir. Sevgilinin dudakları şenbûseye şekil bakımından da benzetilir. Oruç tutanların vuslat günü Ramazan Bayramı’dır. Bayramda tatlı yapılmasından dolayı ve sevgilinin şenbûseye benzeyen dudakları vuslatı temsil ettiği hasebiyle bu beyti Ramazan Bayramı ile birlikte düşünebiliriz.
Bu ilgiyi “diş vurmaz isem hayret olsun” mısrasında da devam ettirebiliriz. Bir ay boyunca oruç tutan birisinin bayram günü tatlıyı yemesine nasıl şaşılmazsa âşığın sevgilinin dudağına diş vurmasına da şaşılmaz.
Şeker, dilber, şenbûse ve dendan urmak kelimeleri arasında tenasüp vardır.
‘Ârif oldur nâzenînler der-peyince seyr idüp
Her kenara eyleye seyrânı bayram irtesi
Kelimeler: ‘ârif: çok meşhur, irfan sahibi // nâzenîn: nazlı, cilveli // der-pey: ardı sıra, ardından // seyrân: gezme, gezinti.
Nesir: ‘Ârif oldur (ki) bayram irtesi nâzenînler der-peyince seyr idüp her kenara seyrân eyleye.
Günümüz Türkçesi ile: Arif kişi bayram ertesi nazlı, cilveli sevgilinin ardından seyredip her yanı gezendir.
Şerhi
Bayramlarda bayram yeri süslenir, kadınlı erkekli herkes gezmeye çıkar. Beyitte bu geleneğin izlerini görürüz. Sevgili bayramda çevrede gezerken -şairin arif olarak değerlendirdiği- âşık sevgilinin peşinde her yeri dolaşır. Dönemin şartlarını düşünürsek bir erkek ve kadının bir arada dolaşması uygun görülemeyeceğinden âşık sevgilinin ardı sıra dolaşır.
Beyitte nâzeninler kelimesiyle sevgililer kast edilmesine rağmen sevgili kelimesi kullanılmadığından dolayı açık istiâre vardır. Âşık arif kişiye benzetilir. Ancak söylenmez. Burada da açık istiâre vardır.
Hûblaruñ zülfi salıncagında cânlar salınur
Zeyn olacak hüsniñüñ meydânı bayram irtesi
Kelimeler: Hûb: güzel // zeyn olmak: süslenmek.
Nesir: Hüsniñüñ meydânı bayram irtesi zeyn olacak (olan) hûblaruñ zülfi salıcagında cânlar salınur.
Günümüz Türkçesi ile: Güzelliğinin meydanı bayram ertesi süslenecek olan güzellerin zülfünün salıncağında âşıkların canları sallanır.
Şerhi
Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet Merasim ve Tabileri kitabında şu bilgiyi verir:
“Eskiden her iki bayramda da İstanbul’un çeşitli semtlerinde Fatih Camii avlusu, Unkapanı ve Cinci Meydanı, Davutpaşa, Eğrikapı ve mahalle aralarında bulunan diğer büyükçe meydanlarda çocukların eğlenmeleri için beşikler, iplerle kurulmuş kolan salıncakları, dolaplar, atlıkarıncalar kurulurdu.”
Bu beyitte meydanın süslenmesi ve salıncak olmasından bu geleneğin anlatıldığını söyleyebiliriz. Ancak şair bu geleneği benzetme kullanarak anlatmıştır. Bayram meydanı bayramda süslenen güzel sevgililerin güzelliğinin meydanına benzetilmiştir. Kurulan salıncakların ipleri âşıklarını asan sevgilinin zülfüne benzetilmiştir.
Hayretî de bir şiirinde bayram yerinde dolaba binmenin sevgilinin karşısında döne döne can vermeye benzediğini söyler:
‘îdgehde dėdiler dōlāba bindügüm görüp
döne döne ķarşusında dilberüŋ cān oynadur ō (G.183/6)
Bu durum iki şairin de günlük hayatı gözlemleyip hayallerle süslediklerini gösterir.
Hûb-zeyn- hüsn kelimeleri arasında ve salıncak-meydan- bayram kelimeleri arasında tenasüp vardır. Zülf-salıncak-salınmak kelimeleri arasında da tenasüp vardır.
Ummasun kim salına ol yâr ile eydüñ rakîb
Salınur hâzırdur uş urganı bayram irtesi
Kelimeler: uş: şimdi // urgan: halat
Nesir: Rakîb ol yâr ile salına ummasun eydüñ. Kim uş urganı hâzırdur, bayram irtesi salınur.
Günümüz Türkçesi ile: Rakip o yar ile salına salına gezmeyi umduğunu söylemesin. Çünkü o kişinin urganı bayram ertesi salınmak üzere hazırdır.
Şerhi
Rakip, bayram yerinde sevgili ile salına salına gezmeyi umduğunu söylemesin. Bunu söyleyen kişinin boynuna asılacak ip yani bayram yerindeki salıncak bayram ertesi salınmak üzere kurulmuştur. Bir önceki beyitte kullanılan bayram yerindeki salıncağın ipinin âşığı asan ipe benzetilmesi bu beyitte de devam eder. Ancak bu beyitte boynuna urgan geçirilecek kişi bayram yerinde sevgiliyle salına salına gezmeyi uman rakiptir.
Urgan bayram yerindeki salıncağın ipine benzetilmiştir. Ancak salıncak ipi söylenmemiştir. Açık istiâre vardır. Salınmak kelimesi tevriyeli kullanılmıştır. İlk beyitte salınarak, nazlı bir şekilde yürümek manasında kullanılmıştır. İkinci beyitte ise ipin salınması manasında kullanılmıştır. Salınur-urgan-bayram kelimeleri arasında tenasüp vardır.
Gerçi ‘îd-i vaslına kurbân idi Mihrî anuñ
Lîk teslîm itdi yâre cânı bayram irtesi
Kelimeler: ‘îd: bayram // lîk: lakin
Nesir: Gerçi Mihrî anuñ ‘îd-i vaslına kurbân idi. Lîk bayram irtesi yâre cânı teslîm itdi.
Günümüz Türkçesi ile: Gerçi Mihrî onun kavuşma bayramına kurbandı. Ancak bayram ertesi yâre canını teslim etti.
Şerhi
Âşık sevgilinin kavuşma bayramına yakınken bayram ertesi yâre canını teslim eder. Bayramda sevgiliyi görecek olan âşık için bayram kavuşma bayramıdır. Burada kullanılan kurban kelimesini iki anlamda düşünebiliriz. Âşık, sevgilinin kavuşma bayramına ulaşmak için kendisini feda etmiştir. Ya da âşık sevgiliye kavuşmaya yakınken onu gördüğü an canını ona teslim eder. Tevriyeli bir kullanım olduğunu söyleyebiliriz.
Bayramda sevgiliyi görmek kavuşma bayramı olarak düşünülerek hüsn-i ta’lil yapılmıştır. Kurban-îd-bayram kelimeleri arasında tenasüp vardır.
Çok mübârek demlere irmişdük ammâ rastî
Olmaya ol dem gibi âh kanı bayram irtesi
Kelimeler: rastî: doğrusu //kanı: hani, nerede?
Nesir: Rastî çok mübârek demlere irmişdük. Ammâ âh kanı bayram irtesi ol dem gibi olmaya.
Günümüz Türkçesi ile: Doğrusu çok mübarek zamanlara ermiştik. Ama ah nerede bayram ertesi o zamanlar gibi olsun.
Şerhi
Gazelin Ramazan Bayramı üzerine olduğunu özellikle ikinci beyitten anlıyoruz. Bu bağlamda düşündüğümüzde Ramazan ayının mübarek zamanlar olarak nitelendirildiğini görürüz. Bayram ertesinin heyecanı bütün gazel boyunca anlatılsa da Ramazan ayının mübarek oluşu bayram ertesinde yoktur. Şair hem bayram geldiği için heyecanlı olup Ramazan ayına da özlem duyar. On bir ayın sultanı olarak nitelendirilen ve bütün yıl beklenen Ramazan ayına özlem duyulması olağan bir durumdur.
Mübarek zamanlar derken Ramazan ayı kastedilmiş ancak beyitte yer verilmemiştir. Bundan dolayı açık istiâre vardır. Ramazan ayı ile bayram ertesi karşılaştırılmıştır. Ayrıca beyitte istifham sanatı vardır. “Ah nerede bayram ertesi o zamanlar gibi olsun.” denilirken bayram ertesinin Ramazan ayı gibi olamayacağı bilinir. Yani cevabı belli bir soru sorulur ve cevap beklenmez.
Yazımızda Mihri Hatun’un “Bayram ertesi” redifli gazelini şerh etmeye çalıştık. Bu şerh geliştirilebilir ve farklı açılardan bakılabilir. Yazımızın başında belirttiğimiz Klâsik Türk Edebiyatına karşı olan kalıp düşünceleri biraz olsun yıkabilmiş olmayı umuyoruz.