kim olduğunu, nerede olduğunu bilmiyorum. belki yaşamıyorsundur bile, belki hiç var olmamışsındır. tek bildiğim şey, sana ihtiyacım olduğu. gecenin bir vakti uyanıp su içmek için ayaklandığım vakitlerde bile sen aklımdasın. neredesin? beni neden yalnız bıraktın böyle? göremiyor musun neler yaşadığımı? ama biliyorum, seni suçlayamam. belki sen de benimkiler gibi anılar biriktirmişsindir, ne yazık. keşke bir gün buluşup bulutlu ve gri gökyüzüne bakarak uzun uzun konuşabilseydik. hiçbir duraksama olmadan, tereddüt olmadan. ne dediğini, ne diyeceğini hesaplamadan. şimdiki gibi hesaplı kitaplı muhabbetlerden uzak, herkesten uzak. belki o zaman, kimseye anlatamadığım o sırlarımı anlatırdım sana. belki o zaman kendime bile açıklayamadığım ikilemlerimi anlardın sen. ama anlamıyorsun. anlamıyorsun çünkü ben senin beni bulabilmen için hiçbir şey yapmadım. seni bulmak için de hiç uğraşmadım. çünkü biliyorum ki bulsam bile, bir gün herkesi kaybettiğim gibi kaybedeceğim seni. maalesef biliyorum. keşke bilmeseydim bunca şeyi. keşke gıpgri bir dünyada yaşamıyor olsaydım. biliyor musun, iki uçurum var, bense o uçurumların arasında yıkık dökük bir köprüde durmaya çalışıyorum yıllardır. ne tarafa gideceğimi bilmeden, nasıl ayakta duracağımı bilmeden. ne yazık ki, yıllardır bu köprüde dikiliyor olmama rağmen, bir allah'ın kulu da gelip demiyor ki: "bu kız ne yapıyor orada tek başına!" yalpaladığımı gören herkes, ne kadar çok yalpaladığımı hatırlatıyor bana; sanki bilmiyormuşum gibi. biri geliyor, arkamda bıraktığım uçurumu anlatıyor bana, güzelliklerinden bahsediyor; öteki geliyor, ileridekini övüyor da övüyor. ama lanet olsun ki kimse gelip hangisine gitmem gerektiğini söylemiyor. benim en çok ihtiyacım olan şey birinin kalbimi alıp, çekip yerinden çıkarması. göğüs kafesimden akan kanları gördüğümde, hangi tarafın daha faydalı olduğu gerçeği dank edecek kafama. o zaman kalpsiz bir insan olacağım; bana hangi uçurumun iyi olduğunu söyleyip duran insanları zerre kadar umursamayacağım ve ilerideki uçuruma doğru koşacağım, köprünün yıkılıp yıkılmayacağı da hiç umurumda olmayacak. yıkılırsa da yıkılsın diyeceğim. zaten gittiğim uçurumda yıllardır köprüde ayakta beklemenin verdiği yorgunlukla çok dayanamayacağımı biliyorum. en azından istediğim yerde öleyim, haksız mıyım? neden dinlemiyorsun beni? ben seni dinleyeceğim. belki sen köprüde beklemek zorunda kalmamışsındır. belki sen bambaşka bir uçurumun kenarında oturmuş, beni bekliyorsundur. benim senden olmadığı gibi senin de benden haberin yoktur. ama bil ki bir gün bulacağım seni. bulacağım ve seni o uçurumdan kurtaracağım, kendi köprümden aşağı atladıktan sonra.