Tiyatro sahnesi tamamen dolu olmasa da diğer günlere nazaran daha kalabalıktı. İzleyiciler iş çıkış saatleri olan oyunlara karşı gizli bir zaaf besliyor olmalı. Öte yandan sergilenen oyunların hepsinin birbirine olan klişe benzerlikleri insanı kusma seviyesine getirene kadar sıkıcı bir tonda devam eder. Bu tiyatro Çehov oyunlarına ev sahipliği yapmış, hatta Cocteau'nun 'The Human Voice' oyunu ile ufak bir sükse yakalamıştı. Tek kişilik monolog oyunları seyirciyi duygu yükünden dolayı bugünlerde fazlasıyla çekiyor. Melodrama aşığı olanlar için bu metinler vazgeçilmez olsa gerek. Kulis, fazla bohem üzerine koku sinmiş bir kulübeyi andırıyor. Ayna karşısına konulmuş deri bir sandalyede oyuncu birazdan çıkacağı oyununa hazırlık yapıyordu. Tabii bir oyuncunun kendini rolüne hazırlaması meşakkatli bir uğraştır, değil mi? Karakterle bütünleşip ne kadar ileri gidebileceğini görme düşüncesi narsist kişiliğini gıdıklaması normal bir durum. Oyuncumuz metne son bir kez daha göz attıktan sonra tamamiyle teslim olma düşüncesini ateşler. Ya da hazırlanma sürecinde ona rahatlamayı veren alkolün de etkisi olabilir bu teslimiyet. Oyuncular ilahi ilhama karşı fazla bağımlı oldukları için bu tür deneyler oyun sırasında onlara ufak hileler sağlar. Kulisten senarist girer. Yazılan monolog bu kişinin hayal gücünden çıkmıştır. Oyun yazarları küçük tiyatronun devasa sahnelerini doldurmak adına kendi egolarını bir nebze olsun daraltmayı seçerler. Ama karakterin dinamizmini mükemmel bir şekilde görmek adına oyuncuya hep bir baskı kurarlar. Duygu yüklü bir dramatürjide oyunculuklar daima hafızalara kazınabilir olmalıdır.


Senarist oyuncuya doğru yaklaşır.


Senarist: (nazik bir şekilde)  

– Seninle biraz konuşmam gerek. Hazır mısın?


Oyuncu: (Geriye doğru yaslanıp, bir süre sessiz kalır, ardından metne bakar)  

– Salonun küçük olması büyük şanssızlık.


Senarist: (Bir adım daha yaklaşarak, hafif bir gülümseme ile)  

– Daha iyi samimiyeti artırır.


Oyuncu:  

– Senaryoyu daha canlı aktarmak istiyorum. Bu konuda bir yardımcı olacaksa şikayet etmem.


Senarist:  

– Bu canlı olma hali bazen çok tehlikeli olur. Oynadığın karakteri hissedebiliyor musun yoksa her şey basit bir monologdan mı ibaret?


Oyuncu: (Gözlerini senariste çevirmeden, hala metne odaklanarak)  

– Hissediyorum, ama bu da her zaman kolay olmuyor. Her seferinde, gerçekten o duyguyu yaşamak istiyorum. Ama bazen, işte... o son adım... Bir adım daha gitmek, o sınırı geçmek, zor.


Senarist: (Derin bir nefes alır, hafifçe başını sallar)  

– O adımı attığında, işte o zaman başlamışsın demektir. Oyunun bütün büyüsü duygu yüklü anlarda gizli. Unutma, bu sadece bir monolog değil, bu kişisel bir itiraf. Her kelime, her hareket, her suskunluk bir anlam taşır. Sadece rolünü oynamıyorsun, metni baştan yaratıyorsun.


Oyuncu: (Bir an duraklar, ardından düşünceli bir şekilde başını sallar)  

– Bunu yapabilmem için kendimi tamamen bırakmak mı gerekli? Karakterlerin hepsinin kendine ait bir derinliği var, bazen onları anlamaya çalışmak her şeyi karışık hale getiriyor. İzleyiciye gerçekleri vermek bu kısımda zorlaşıyor. Sanki ağlamamı istiyorsun ama ağlamadan bunu yapmalıyım.


Senarist: (Yavaşça, ama güven dolu bir tonla)  

– Evet. O zaman sen, izleyiciye gerçeği verebilirsin. Sadece bir anlık, ama o an... her şeyi değiştirebilir. Duygular seni yakalarsa, oyun sadece bir gösteri olmaktan çıkar. Gözyaşı dökmek seyircinin senden beklediği bir eylem. Hepsi ağlarken ortaya çıkan oyunculuğunu sindirmek ister. Ama bu bir kaçış yoludur, oyunun zayıflığını gösterir. Gerçek oyuncu ağlamadan dram yükünü hissettirmeli.


Oyuncu (Kaygılarını yüzünden silmiş bir halde)  

– Seni anlıyorum, karakteri daha iyi anlatmak için yapmam gerekeni biliyorum. Monolog çok güçlü ama çatışmalardan sıyrılabilirim.


Senarist (Sonunda zafere ulaştığından emin bir şekilde)  

– Bu yüzden bu hikayeyi canlandırıyorsun, bu metnin tam ortasındasın. Verebileceğim diğer tavsiye ise ellerini nasıl hareket ettireceğin ile ilgili.


Oyuncu kafasıyla basit bir onaylama yaptı.  

- Ellerim ne yapması gerektiğini benden daha iyi biliyor.