küçükken bu sözü ilk Urfa'da, dedemin evinde gördüm. dış kapıda... babama ne anlama geldiğini sorduğumdaysa bir şeyler anlatıp dururdu. ben de öyle düşünmem gerektiğini düşündüğüm için öyle düşünürdüm çünkü hep babam gibi bir hâtip, güzel bir insan olmak isterdim. -ki bunun için hâlâ katetmem gereken uzun bir yolum var- sonrasında gerçeği dedem dünyadan göç ettikten çok sonra anladım. gerçekten mülk Allah'ındı! bu söz boşuna söylenmemişti ve öylesine okuyup geçilesi bir şey değildi. gerçekten de babamın uzun uzadıya anlattığı kadar varmış. şimdi bu sözün kalbime ilmik ilmik işlendiğini hissedebiliyorum. dedemin bu âlemi ardında bırakıp kendisine emanet edilen bedenini sahibine teslim ettiğini kavradığımda anladım. işte o zaman bir kez daha büyüdüm. bir kez daha aklımıza gelebilecek bütün dünyevi şeylerin bize emanet olarak verildiğini ve asıl mülkün Allah'a ait olduğu gerçeği yüzüme çarptı.

mal, mülk, vallahi hepsi yalan. böyle bir iş için ahiretini yakmak, gönül incitmek niye o zaman? yarın bizi toprağa gömdüklerinde elimizde ne kalmış olacak? ne ile çıkacağız Rabb'imizin karşısına? ardında bıraktığımız gönül kırıklarıyla mı yoksa hayır dualarla mı? bize ait bile olmayan mal mülkle göz boyamaktan başka hiçbir şey yapmamış oluyoruz, insan nefsi doymaz; bu da bir imtihan. Allah bizleri layıkıyla bu imtihandan geçenlerden eylesin.

vesselâm...