Mülkiyetleşmenin ve hatta yıllardır süre gelen aşırı mülkiyetleşmenin ağırlığı altında ezilmekteyiz. Tüketmek zorunda olduğumuz şeyler var ve çok pahalı bir hayat. Ama para yani paramız ile ve yine yani emeklerimiz ile ancak bir miktar doyabiliyor, keyifli şeyler tüketebiliyor, zevkimize göre giyinebiliyor, insana yakışır barınabiliyor, 'kültür-sanat'lanabiliyoruz. Ve bu sonsuz ihtiyaçlarımızı makul bir şekilde sıralamak, sürüp gidecektir.


Şöyle bir küçük hayat tasarlamak istiyorum. Paramızdan bahsettim; yetersiz bırakılan, çalınan emeğimiz... Peki ya, 'paralarımızdan' bahsedecek olsak nasıl olurdu? Diyelim ki, ülkedeki sayısal olarak en kalabalık 'parasızlar örgütüyüz'. Karar verdik ve paramızı birleştirip mülkler satın almaya başladık. Ne de olsa kendimize dahi yetemiyoruz, biraz daha paramızın çalındığını varsayarız, ama 'varlık' sahibi oluruz. Daha sonra bu öyle çoğalır ki 'mevcut aşamadaki pastanın hisse sahiplerinin' işine gelmemeye başlar. Çünkü, bu mülkü, o burjuvalara, istedikleri kadar para verseler de satmayacağızdır. Ve onlar da bunu bilmektedir. Burada kar amacı güdülmediği gibi, tam aksine 'karlıları daha da karlılaştırmama' amacı güdülmektedir. Yine buna benzer olarak; mesela ayda belirlediğimiz 1 gün hiç kimse alkol tüketmeyecektir, sonra bu ardışık 2 güne çıkarılabilir. Ta ki alkol tekellerinin canı yanana kadar sürdürülebilir. Bu defa burjuva ile baskıcı hükümetler(emperyalist, faşist, sermayeci ve muhafazakar ve benzeri veya hepsi) arasında gerilimler başlayacaktır. Oysa, biz sadece liberalizmin kendi 'özgürlük' anlayışı olarak anlattıkları, 'bırakınız alsınlar, bırakınız satsınlar' piyasasını kullanıyoruz; yani kendi silahlarını. 'Kar hırslılarını daha da mülklüleştirmeme' konusuna geri dönelim. Örneğin, bu 'Parasızlık Örgütü'nden birimiz evsiziz. İşler kesat. Kovulmuşuz. Hemen boştaki eve geçiyoruz. Yani bu sırada mülkler de karşılıksız kullanılıyor. Ta ki işlerini tekrar yoluna sokana kadar. Ve ilk fırsatta evi boşaltıyor. Bu şekilde büyüyerek adeta bir kent ya da semt satın alınıyor, ama satmamak ve kimseye miras bırakılmamak üzere. Evet, uzun vadeli bir eylem. Ama öngörülebilir ve tam da liberalizmin tekniğiyle sözde 'legal' bir birikimle, belirli bir süreden de sonra daha fazla katlanarak bir büyüme! Umutsuzluğa yol açmayan, umutsuzluğu ve örgüt içindekilerinin gelecek kaygısını sona bile erdirebilecek bir proje. Ve hatta, örgüte katılımlar artık kaçınılmaz olacaktır. Çünkü nesnel bir durum söz konusu, hayat geçincemesi. Böylece örgütteki nüfusun aylık büyüme katsayısı da büyüyecektir. Yine geliştirmek amaçlı yer yer herkesin de kararıyla yatırımlar yapılacaktır. Yani örneğin bir hastanenin yapılacağı bilgisi ile rantı düşük bir evimizi satıp o para ile hastanenin yapılacağı yerden arsa, ev alınabilecektir. Mesela verimli bir toprağı hep birlikte satın alıp sağlıklı üretim yapılarak burjuvazilere bu ürünler katma değerlerimizi hiç kaybetmeden satılabilecektir. Ve işlerinden istifa edip tazminata bile tenezzül etmeden örgütün insanları bu tarlalarda çalışabilecektir. Şimdilik buraya kadar yazabildim. Elbette, bu senaryonun böyle gitmesini engelleyecek birçok eli silahların önümüze koyacağı yasal ve bu yasalara göre yapılan müdahale engelleri de olacaktır. Zaten olmazsa bir terslik var demektir:) Projenin ya da hikayenin devamını daha sonra getirmek istiyorum. Bakalım daha ne ütopyalar ortaya çıkacak.