Adına şiirler yazdığını bilmiyor mu

diyorlar, biliyor mu? Biliyordur herhalde..

Mayıs ortası bir yağmur alıyor şehri

Durakta değil yaşların ortasında bekliyorum

Şekerim birden düşüyor bu sıralar

Muhabbetlerde adını daha az anıyorum

bunun seninle bir ilgisi yok ki..


Yağmur devam ederken ilk kez karabiber ve karanfili birden duyuyorum

Bütün güzelliklerin sonu olacağının muştusu, uyarısı gibi kokuyor betonlar arasında bir avuç çakıldan dönen toprak

/Duvarlarda gül ağaçları sıralanmış bahar geçiyor diye yüzünden

Ardında hiçbir köpek bağlı değil

Bağlı olanların da gözleri dikenli değil/

Bizim ihtiyar bile takılıyor bu ara bana

Bir daha yollamazmış zeytinyağını bedavaya, sen gelmezsen..

İyi de bunun benimle bir ilgisi yok ki..


Tamam ama ben de senin sıranı atlamıyorum

O şevki damarlarımda gezdirip kınsızlığıma fısıldayan İsmet Özel pasajını gözlerine okuma provalarıyla bir gece daha

Avucunun böğürtlenlerine dalmadan önce

Yüzüne baktığımda en ufak bir kıvılcım bile sıçramıyor kavıma

Kâlbim ise dar kabına sığmaya ç’alışıyor- zorlanıyor ama alışacak, alışmalı.

Gecenin üçünde bir konser kaydı düşüyor ekranıma, on bir sene öncesinin paylaşamıyorum, dinletemiyorum sana


Keskin sızı bıçak, suskun inilti daîm..


Şeftali çiçeklerini bırakamadım avuçlarına, portakal acı, aynaları döndürmüyorsun aramızda, canın sağ olsun.

Mümkünlerin mühim olmadığı o yere ben de gidebilirim, unutuyorsun..

Aşk meraktan başkası değil diyor biri

Hiç yanaşmıyor, limanımı sormuyor dalgasızlığın

Benimle herhangi bir şiirimi konuşsan bu kadar yazar mıydım diye

bir sıkıntı düşüyor içime

Bazı şeyleri sana yazdığımı düşünüyorsan, çok yanılıyorsun.

Hepsini sana yazıyorum.!

Böyle bir şeyler söylüyor şairin biri, fena diyorum içimden..

çok fena..

Bilmiyorum..

Öğretmeye de sen hevesli değilsin

Kaç yenilmişliğin ardından bir zafer sahibi olmanın kırıklığa,

kırgınlığa alışmış dengeni bozacağını düşünüyorsun

Ne soruları ne cevapları tartıyorsun aklında

Aklımızda kaçmak var ama nereye, kime.. Bir durup sorsan..

Ama bunu biraz sen biraz da o öğretmedi mi üşüyen ellerime,

şöyle ki

Bir salkımsöğüt önce salkımından başlıyor çürümeye 

sonra kökleri 

en son gövde -yürüyemiyor suya-

Gövdesiyle bekleyen bir dut ağacına kimse üstelemiyor bir yetimin neşesini

ve sen,

Kimseler, sana karışmaya başlayıp da herkes olduğunda; sen.

Beni, bir gece karasına bırakırken içim

Beni sormamanı, merak etmemeni, gelememeni, anlamak istememeni, anladığın halde anlamamış görünmenin hafifliğini, lafta derin geçinsen de sığlarda rahatlığı aramanı ve bulmanı, onlarca şiir değil bir harften bile tutabilecekken beni, bir nokta bile karalamamanı…

Yani seni anlarken, 

ve anlamak değil, sarılmanın meselesiyken sevdaya dahil bütün yara izleri.. ve kelimeler.. Benden uzak durmanı anlarken, uzaklara duramayışımı anlayamazken ben, kendimin.. yani seni anlarken.. anarken.. sade seni mi canım.. Onları da anlıyorum.. 

-anlarken hepsini ânı’lıyorum, ne acı..-

bunun bizimle hiçbir ilgisi yok ki.



-Avokadolu humus tarifi-

Yağmurlu bir pazar kahvaltısı pratiği

Nazımdan bir şiir daha

Çok aşığın var diyor radyoda -yoktur değil mi-

Yumurtaların sarısını patlatmasak

Kahveyi sen yapsan

-mesela yani-

Yapmasam da biliyorum bu da iyi

bu da iyi…

Okumasan da sana yazdığımı bildiğin şiirler gibi

Ne romantik ne komedi

Ne okumak ne dolaşmak

Ne sarılmak ne sorulmak

Takıntılı bir şey hep heveslere kast ediyor

Sabahın beşinde nasıl terle uyanıyor yorgunluk

Çok unutuyorum hatırlamam gerekenleri

Çok tutuyorum bırakmam gerekenleri

İnsan gittiğini sandığı günde dönüyor ha bire

unuttum dediği ne varsa ona gömüyor kendini

Burukluğun bıçağı boynuma sıfır

bunun benimle hiçbir ilgisi yok ki..


Sırtına karşı susarken içimin halini yeni yeni anlıyorum 

İlk defa “yenilmişlik”in bir duygu olduğunu

Mağlubiyetin bir hâlden öte his olarak da taşınabileceğini öğretiyorsun

Yağmuru bekleyen bir sabbâr kökünü fazla su çürütüyor, korkuyoruz.

Ölçüsüzlük içinde kavruluyoruz

Ne gelmelerimizde ne gidişlerimizde bir denge..

Açıyorum boğulmuş kırlangıçtan kalan hüzünlü bir şarkıyı onbinbirküsûruncu kez..

İlgisizlik isi hep üstüme sinen

Sigara içmesem de ağzımdan boynuma koyu bir duman inmekte

Ve hüzün en çok yapışan bize, yakışanı yok

Kahvelerin de tadı kaçıyor bari o kaçmasa diyorum

NÂFİLE...

Merak etmeyenlerin k’arasında

hayret ve güven kelimelerini de kaybeden

Sağır, gri bir sığlıkta susmaya çabalıyorum, sevmeye bocalıyor parmaklarım

kaptanlar kağıttan yine

Adını bahrî koyarsan aşkın hep çöle, hep toza döner elbet.. Bu o kadar basit bir denklem. Yağmursuz, densiz kandan bir tat ağzımda, adının üstünü karalıyorum

Öfkemi de gütmek istemiyorum artık

-bırakmak-, sadece..

Veda şiirlerinin şaire bağışladığı bir deli cesareti vardır demiştim -büyük laf etmişim

Ne delilik ne cesaret

Artık sadece vazgeçebilenlerin ve dünyayı bırakanların ferahlığının otağını ve hükmünü, kâlbimin tam ortasına kurmanı istiyorum ya Azîz, ya Mucîb...


Meraksız- yalnız benim sustuğum, benim karaladığım cümlelerim olsun istiyorum.

Herkesin dalgın ve dargın geçip gitmesi doldurmuşken dünyadaki güzellikler yanını,

Küçüklüğünden gülleri seven bir adamın yürümesi ne zormuş..

Bir dutla kesilmeye başlayan hevesi tutmamak, ölümüne devam edermiş,

bu; böyleymiş.

Taze simit yanığı bir kokunun sırasında iç çekmek..

Bunun onlarla hiçbir ilgisi yok ki..


Sevda da bu yazılarım gibi şiirden olsa gerek; hiçbir zaman bitmiyor, hep terk.

Gelenler için elbet, hiç uğramayan birinin derdi değil, devam et..

Yarımlıktan ve yanmaktan beraâtimi isterim ya Fettâh

Yağmurun yağsın külümüze, tekrar kar hamurumu;

bu defa vefa ve anlayış tadından,

gözleri parlayarak gülmek yanından..

adından...





bir adam

geçtiğin yolun

hep kenarına 

gül dikiyor

gerisi toz

kalanı toprak




Seven sevdiğine ne diyecek bilmiyorum

Ölüyoruz ama

bak toza

Adını annen bile bu kadar tutmamıştır saklında




Ne kadar yazık

üzerime

yalnızca bizim uçmadığımız bir göğün bulutları ağuyor da sanki

Bütün yazdıklarımın gerisinde tek bir kelime kalıyor


-âh-


Nâfile









Ey yağmurların Rabbi

Zârif bir izi takipteyim, acz'iyetim bakî

Adımın baş harfleri kuru bir meşe tutuyor

Çiçeklenmemi dilerim




Me.Şe.

Mayıs’24







biliyorum

nâfile

bir mektup bu

lâkin

dua ile..

âf ile..

kim bile...

.