Yeterince özgün olmayan her şeyin ve herkesin köküne kibrit suyu, esasen konfor alanını yırtıp atan bilhassa benim bu açıdan bakınca; herkes jelatinli içerikleri, alacalı ve herkesçe hak verilebilecek, politik taklidi yapan sözleri alkışlar ama ben kitabın ortasından konuşuyorum, pasif agresif olmaktansa tavizsiz girişiyorum mesela yazılarımda; videolarım desen gençlerin shitpost adlandırdığı ve cringe diye de rahatlıkla nitelenebilecek içeriklerden pek farklı değil; nitekim ben asıl örneklerine kıyasla bu üretimleri rastlantısa değil üzerine en çok da toplumsal çürüme merkezli eğilerek ve hayli ciddiyetle yapıyorum. Benim için öteki çocuk, boyalı kuş olmak zaten yeni bir şey değil de, marjinal nitelendirdiğiniz insanların da tıpkı tez-sentez-hipotez ilişkisindeki gibi aslında en marjinal olmayanla tam olarak aynı yerde durması gerçeğine kuruluyorum, ha bir de artık bir şeyi sadece kendi istediğin için yapıp geçmenin içten içe imkansızlaştırılması var tabii; sosyal medyana bir video atıyorsun, hiç tanımadığın biri gelip vay efendim bunu niye yaptın falan bir sürü şey diyebiliyor, demesi sıkıntı değil yani sil geç de, sıkıntı kendinde böyle bir hak görmesi, en çok da çocuğunun bir anını paylaşan ebeveynlerin yorumlarında görüyorum bu insan suretli giyotinleri. Yaptım işte yani, sen veya başkası beğenin diye de değil, kendim istedim, yaptım, eğlendim, paylaşmayı da sadece kendin için istedim; işte bu son noktayı kaçırır oldu insanlar artık influencer kavramı peydah oldu olalı, herkesi sanki kendisini eğlendirmeye ya da en kötü ihtimalle kendisiyle etkileşime geçmeye çalışan insanlar zannediyorlar.
Ben senin sosyal medyada binlercesine rastlayacağın, belirli bir ekole göre şekillenip her adımı ve bilhassa görünümü tasarlanmış klişe bir ekran yüzü değilim; aynaya baktığında gördüğün tipe benziyorum, pazar günü nasılsa kimse gelmez diye beli açık yatakta tembellik yapan ve elleri yapış yapış cips olmuş ama kalkmaya üşenen o çok keyifli halinim ben, gerçeğim yani, gün sonundaki benim. Ya da mesela network kurmak amacıyla katıldığın ve aslında o kadar da seni sarmasa bile gülücük saçtığın, causal giyimin zorunlu tutulduğu kasıntı davet sonrasında aç aç eve gelip rahat pijamalarını giydikten sonra sucuklu yumurta yapıp televizyonda eski bir filmi bininci kez seyreden o gerçekten keyifli ve yaşayan halinim.
Ve biliyorum ki zaten olan, olması gereken hiçbir şey popüler ya da göz önünde olamaz, bu adeta yaşamın doğasına aykırı. Bu bağlamda salt kendim olmak beni ne gamsız, ne cesur, ne de realist yapıyor aslında; ben de pek çok kişi kadar biliyorum aynı sözümona gerekleri, ister estetik, ister mesleki, ister başka yönden olsun; yalnızca bu sirke, göstermelik kimliklere ve kendilerini gösterdikleri şeye rahatlıkla inanan insanlara kıl oluyorum. Şimdi kıl falan diyorum ya kaba saba bir çocuk ilan edilirim Allah bilir, ki değilim ve en güzeli de şu ki öyle olabilme şansını her daim elimde tutarken, kendime sözümona elitlik gibi bir yafta yapıştırmadığımdan gerektiğinde kaba, gerektiğinde kibar, gerektiğinde rahat, gerektiğinde sinirli, gerektiğinde melankolik ve vesaire olabilirim. Yani düz, sade, herhangi bir insanın olabiliyor olması gerektiği gibi.
Lafa gelince herkes mahalle baskısı gibi klişe kavramlara burun kıvırır ama senin benim de giyimimize, görünüşümüze, yaptığımız şeylere vesaire bir şeye burun kıvırırlar; işte bu da sosyal medyadaki kalite algısına ket vurdu, kaliteli içerik dediğimiz şey belirli bir algı ile özdeşleştirilip ardından yine sadece onunla sınırlandırıldı, haliyle benim gibi kıl herifler de çıban başı ilan edildi. Birinin bunu söylemesi falan da gerekmiyor ha, size bakışından, sizinle konuşmasından anlıyorsunuz kafasındaki yüksek (!) sanatı karşılamadığınızı. Ki buradaki yüksek ifadesiyle goygoy geçtiğimi belirtmek isterim, zira çoğu insan, özellikle de beyaz yakalılar aslında sanatın kendisiyle ilgili falan değiller, ondan cidden haz almıyorlar; sanatın onlara sunduğu ortamların, sanatın lafını edebilmenin, sanatla şu yahut bu şekilde birlikte anılmanın üçüncü şahıslar gözündeki konumlarını yüceltişinin derdindeler.
Aman ben doğruyu söyleyeyim de, zaten dokuz köyde de yaşayamam. Hadi görüşürüz.