bahara yakın
ve bir kışı atlatmak üzere
kanlı mendiller, emanet yüzük, ağaç gölgesi
yüksek öksürükler, yamuk adımlar ve ağrı
ne kadar yangın üst üste, ne kadar yağmur
ölümle raks,
adıma mim kala,
tümcesiz gövdeler
Bir yere koymuştum kendimi bir zaman
çapraz harflere gömülü mektup zarflarına
kokulu hülyaların, Mars’ın ve Zühre’nin yanına
bir yere koymuştum kendimi bir zaman
şimdi sunakların ortalarında kanlı ve kirliyim
beyaz, bembeyaz bir günün arkasında
çetrefilli şiirler gibi devriğim
Karanfil ilişmeden yakama
üşümeden tir tir araba içlerinde
avuçlarımı kanla bastırmadan çeliğe vesair
kendimi mutlu sanacağım bir geçmişe aitim
bilirsin kendini en çok hatırlayanlar
en hülyalı dalgaların tuzunu yutkunur
bilirsin boğulmadan önce çok defa
çırpınmayı bırakır insanlar
Kimse duymuyor sesimi şehla duvarlarda
görmüyor kimse ağrıdığımı sayfalarca
aşrı mufassallara kanan şairler gibi
olduğum yerde sayrılaşıyorum
Bir şiirdir bu cehenneme ne yakın olduğumu anlatır
bir şiirdir bu şiir bittiğinde şair olacağım
Var-yok
var, yok.
var!
yok!
var,
Uzun uzadıya kaçtığım erkekliğim
yumruklarım, bağrışlarım, gür ve kirim
tıpırdayan yağmurlar gibi gelin
sağanak, bulut, kül, beyaz
titreyen çamlar, kavaklar yakın, yolunmuş saç
dövülen diz, kırmızı göz,
sessizlik
bilirsin bastırdığım ne varsa
o kadar çok haykırırım
Bilirsin bilmemeye ne kadar istekli,
ne kadar yakınım