Olmuyor Nihal, sen orada öyle duruyorsun ben böyle burada Yedikule Zindanları'nda çarmıha gerilmişim de göğsümu dağlıyorlar gibiyim, yani olmuyor.
İyiyim, diyorum aradığında ama iç guveysinden hallice değil içim
Belki yüzün bir miktar değmiş olsa avuçlarıma, belki kokun kazağıma ben de şanslı sayardım, sevgili kuluymuşum tanrının gibisinden.
Benim saçaklarımdan ağrılar damlıyor Nihal, ağrılar ama öyle bildiğin gibi değil
İnancım ağrıyor, gökyüzüm ağrıyor, umudum Nihal, umudum ağrıyor
Senin yüzünde nurdan yağmurlar benimki hep alkol ertesi
Sen orada öyle duruyorsun ben burada böyle işte siktir et gibisinden.
La Fontaine masallarına inanır mısın Nihal? İnanma.
Hiçbir masala inanma çünkü bizim bütün masallarımızın sonunda Orhan Gencebay konuya dahil olup, batsın bu dünya, şarkısına giriş yapıyor
Çünkü bizim masallarımızda kırmızı başlıklı kızın kurda karşı şansı hiç yok, kül kedisi kötü yola düşmüş pamuk prenses ve yedi cüceler hey yavrum hey.
Bir deftere kaç acı sığar, bir kitaba bir masala ne kadar sığdırılabilir yarım kalmışlıklar.
Sırada ki 45'lik bize gelsin mı Nihal? Tabanca ya da plak fark eder mi?
Şakağına kaç el aşk etmişiz de namlusunda sıkışıp kalmış hüznün çekirdeği,
sonra bir muhayyer kûrdi geçiş faslı Zeki Müren ya da Ümit Sayın gibisinden
Sen uzaklarda değil damarımda kanımsın
Tanrının siktir ettiği çocuklarız biz Nihal aç saçlarını bırak rüzgar tarasın
Rüzgar,
bedeli ödenmiş hayal kırıklıklarımızı tamir etmeyecek belki ama takılıp belki kokun düşer coğrafyama.
Kokun belki Nihal,
avuçlarıma...