İç dünyamın, kireç tutma kabiliyeti olan soğuk duvarlarına ünlem işaretleri çizmiş bir tinercinin el falına bakmak istemez miydim?
Göz kapaklarımın içinde yürüyen ve üzerime doğru gelen kalabalıklar, benim çok iyi tanıdığım ve aniden hiç tanımadığım bir istilanın serbest çağrışımı. Ben bir tablonun iç sesine benzettim burun ucunu deniz kıyısının. Devasa bir kıyım oldu sonra. Aşıp aşıp kucaklaştım “akşam eve baba gelme saati”nde çorba kasesinden bir okyanusun yaşadığı sahil boylarıyla.
Kolaycılık yapmak zor iş, kalaylamak da pratik. Öfke süpürgesi, zemin profilini çizgisel bir şekilde kullanır alın yazınızda. Alın, yazınızı yaşayın doyasıya.
Ah bu beynin mutsuzluklarda solo atmaları, ah bu benim beynimin soloları. Sola bile dönmeden U dönüşler yapıyor yasak sürüşler. Tinerci şimdi trafik lambası altında ve gözlerinde “dur” uyarısı.
O yarışan altın sehpa gibi sıfatsız kalır gezegenim. Ne altındasın bu yerkürenin, ne altındansın bu yerkürede. Hint fıstığı düşündürüyor bu şarkının ikinci yarısı ve ben ay çekirdeğine binip kürekleri çektim.
Zor geçti, önemsediğim her şey gibi. Semaver çizme günü bugün. Yarın gurbet.