Çıkart kulaklıklarını, kapat gözlerini ve dinle şehrin uğultusundan insan çığlıklarını. Gökyüzünden korktuğunu itiraf edenleri dinle, denizlerden korkanları. Çocuklarına korkularını emanet edenleri duy. Akan trafikteki kırmızı ışıklara dalsın gözlerin, yağmurların yumuşak adımlarına eşlik et. Bir şehri, bir insanı yaşar gibi yaşa; yaşa ki sana anlatsın yorgun babaları, çaresiz çocukları. Anlatsın ki anla savaşını. Hem kazanmak mühim değildir sokaklarda, kaybetmeye mahkumdur tüm yalnızlar ve sadece seyyar satıcılar bilir, yarım kalan muhabbetlerini büyük adamların.


Yürü bu yanlışlarını örtemeyen dünyanın sevimli sokaklarında. Bir insanı keşfeder gibi keşfet dünyayı. İyiyle kötünün savaşına maruz kalan bu acınası, acımasız dünyayı gör. Gör ki kendi savaşını anla. Sakın sorma neden diye. Neden bu kadar kötüsünüz deme, insan insandan ne ister deme. Cevabı yok bu soruların. Bu sorular beynini kemirmesin boş yere. Sonunda 'dünya işte' diyerek çıkacaksın nasılsa işin içinden.


Bir banka çök. Şanslıysan ağaçlar göğe karışmıştır bir yerlerde. Şanslıysan kuşlar vardır korna seslerinden önce. Soluklan. Yoruldun, çok koştun, çok çabaladın bu adi varoluşun için. Ama bak olmadı. Hiçbir şey sana 'işte yaşıyorum' dedirtmedi. Şükür yaşıyorum bile diyemez hale geldin. Gördün mü, sen değiştiremezsin bu dünyayı. İnsanların içindeki kötüyü alamazsın, yalnızlıklarına deva olamazsın. Beyaz tül perdeli evinden hiç çıkmayacaktın. Görmeyecektin, duymayacaktın. Biliyorsun yarın tüm bu yaşadıklarını unutmuş gibi yapacaksın. En az onlar kadar yalanlar söyleyecek, yine de masumlar gibi 'dünya nereye gidiyor' diyeceksin. Kapat gözlerini, nasılsa bir gün sen de vazgeçeceksin.