evet ki, bu sarkıttım demektir kuyuya yüzümü
gözlerimi toplarken demin daha,
henüz vurulmamışken surları şakaklarımın
bir şey oldu,
dökülen ay parçalarından tamamladığım yüzün
kovalıyorken geceden
sabaha bekleyen yok beni
hiç ardına düşmedim bir şiirin
düştüm, o geldi; buldu beni
çaldım, önune dönülüp değil de
arkadan ayak ile şöyle itilen kapıları
çaldım, o kapılar açılmazdı, açılmadı da
çaldım, dudaklarına bir damla balı
ve sehven tuttum elinden,
elinden de tutmadım demem hem
evet ki, basmakalıp bir şarkı söyleyebilirdim
onun boynuna eğilip kulağına kuşlardan edindiğim ıslığı üflemek yerine
biledim tırnaklarımı ve
geçirdim parmaklarının pelesengine
öfkeme, kinime ve biraz da kendime
biraz toy bilincimle edindiğim sosyalizmin gerekliliğince dağıtırken sevgini
bir silah sesi patladı
boğazına takılan kurşunu yutkunurken geldiği o kalbimdir
evet ki, zihnimde oturdukları o yer senindir
bu mücadele ikimizindir
ayaklarının döndüğü bedenin uzandığı sedirince
ağaçlarca diyelim, ya da ağaçların dilinde
yazının çokça türünden biri sadece
sarılmak, üzerime yaptığın sosyalist bir darbe girişimi
kanlı geçişleri unutacak değilim
tenimin her karışına huzur dağılacağını bilsem bile
sevgilinin, budur delirdiği
aklını kaçırdığın resimdir benim çizdiğim
döndüm, dönmez olaydım, döngüm dönülmez yolaydı
mermerden soğuk, uzandığım çir tabakası
ve ben kaskatı kestim bu dünyaya olan gururumu
evet ki, dönülecek vakit değil
gideceğim yere ettiğim yemin
maişetin meşrebince kirklanacak bir ahit
ben durup da yutkunacak değilim
sebatini düşünüp de şiiri yama etmeyeceğim
şiir ki, uçtu, uçtu bir kuşun koynuydu konduğu
evet ki, bundan gayrı kuştu