Ahsen öğretmen fakülteden mezun olmuş, Anadolu’nun şirin bir köyüne atanmıştı. Kendisini neler beklediğinden habersiz yüreğinde heyecanıyla yola çıktı. Bozkırın ortasında, bitki örtüsü sarıya boyanmış bir köydü onu bekleyen. Sabaha karşı ulaştı köye, sıcacık geldi ilk anda güven verdi birden. Hislerine güvenirdi Ahsen Öğretmen, güzel anılar biriktirecekti bu şirin köyde. Okulu köyün hemen girişinde, sağda kalıyordu. Lojmanı da okul bahçesinin içindeydi. Tam da hayal ettiği gibi. Öncelikle okulu ve etrafını keşfetmeye karar verdi. Okuluna sevgiyle baktı, dört yıl boyunca aldığı eğitimin meyveleri bu okulda filizlenecek ve dalga dalga yayılacaktı güzel yurdun dört bir yanına. Kim bilir ne mühendisler, ne mimarlar, ne doktorlar çıkacaktı okulundan mezun olan. Heyecanı daha da arttı, görevi kutsaldı ve bu görevi yerine getirmek gurur vericiydi. Uzaktan birinin okula doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. Babası yaşlarında kasketli bir amcaydı gelen, yüzünde gülümsemesi Ahsen Öğretmen’i mutlu etti. Gelen kişi köy muhtarı Ali Rıza Amca’ydı, içtenlikle “Hoş geldin kızım.” dedi, ücrada kalmış köylerinde eğitim meşalesi yakacak eğitim neferine. Defalarca atama yapılmıştı köylerindeki okula, hep bir mazeretle veda etmişlerdi çok sevdikleri öğretmenlerine. Bu defa son olsun istiyorlardı, artık uzaklığı mahrumiyeti bahane edilmeden çocukların eğitim görmesiydi tek arzuları. Çocuklar çabucak bağlanıyordu öğretmenlerine ve tayini çıkıp giden her öğretmen hüznü bırakıyordu ardında. Ali Rıza Amca, küçük bir tanışma sonrası Ahsen Öğretmen’i evlerine davet etti, Anadolu’da adettir, yoldan gelenin önce karnı doyar sonra dinlenmesi gerekirdi. Ahsen Öğretmen de kendisine babacan yaklaşan köy muhtarını kırmadı ve onunla birlikte adımladı köyün içine doğru. Yolda Mennan’la karşılaştılar. Mennan, küçük yaşta menenjit geçirmiş hastaneye yetiştirilemediği için beyninde hasar kalmış bir gençti. Köy meydanında dolaşır, arada kahveye gider köy ahalisine şenlik olurdu. Herkes onu bu haliyle kabul etmişti. Mennan, köyün yaş alan ama asla büyümeyen çocuğuydu. Ahsen Öğretmen, ilk anda şaşırdı. Alışkın değildi böyle insanlar görmeye, ailesi metropol bir şehirde yaşıyordu. Gökdelen binalar arasında büyüdüğünden komşuluk ilişkileri de zayıftı. Sınavlara hazırlanmaktan pek insan yüzü gördüğü de söylenemezdi. O sebeple coşkuyla yanlarına koşan Mennan’ı anlaması zaman aldı. Ali Rıza Amca, öğretmenlerinin şaşkınlığını anlayıp Mennan’ı yanına çekti ve “Bak Mennan, Muallim Hanım geldi köyümüze. Okuma yazma öğretecek. Hekim, mühendis olacak köyümüzün bebeleri de.” dedi yüreğindeki coşku sesine yansıyarak. Mennan daha bir coştu, gözleri ışıl ışıldı, zamanında hastaneye yetişebilseydi belki o da okuyup büyük adam olacaktı. Coşkulu bakışları yerini minnete bıraktı, Ahsen Öğretmen’in gözleri doldu. Bu nasıl bir mutluluktu, daha ilk günden bunca duygu yoğunluğu yorgunluğunu unutturdu.
Köy muhtarı Ali Rıza Amca’nın evine ulaştılar sonunda. Mennan da duyduklarının sevinciyle çoktan köy meydanına yol almıştı. Kahvede anlatacağı ne çok şey vardı. Ali Rıza Amca tahta kapıyı eliyle itip içeriye buyur etti Ahsen Öğretmen’i. İçeriden mis gibi ekmek kokusu geliyordu. Belli ki haberini önceden alıp hazırlık yapmışlardı. Ev topraktandı, ortada kocaman bir oda ortadaki odadan içeriye geçilen iki oda kapısı daha vardı. Belgesellerde gördüğü evlere benziyordu, canlı görmek daha bir mutlu etti Ahsen Öğretmen’i. Odanın ortasında kocaman bir yer sofrası, sofranın üstünde sayamayacağı çeşitte kahvaltılık. Yumurta köy yumurtası, süt birkaç saat önce sağılmış. İçinden geçirdi ‘Ne kadar da organik bir sofra.’ Ailesiyle yaşadıkları şehirde böylesi organik ürünlerin olduğu bir masa için epeyce masraf etmek gerekirdi, hem nereden bilebilirlerdi ki gerçekten organik mi ürünler. Tüm düşüncelerinden ufak bir gülümseme ile sıyrılıp ‘Merhaba.’ Dedi evin hanımı Ayşe Teyze’ye. Ayşe Teyze, muhtarın hanımıydı. Okumayı çok isteyip imkânsızlıklardan dolayı okuyamayan bir Anadolu kadınıydı. Okuyup yüksek makamlara gelememiş olsa da en sevdiği şeydi okul kütüphanesinden aldığı kitapları okumak. Ahsen Öğretmen’e minnetle baktı, gençliğini gördü adeta, okumasına imkân verilseydi belki o da köylerine öğretmen olarak atanıp birçok öğrenci yetiştirirdi yüreği vatan sevgisi dolu olan. Kahvaltı, sohbetle ve birbirlerini tanımakla geçti. Ali Rıza Amca, Ahsen Öğretmen’e biraz dinlenmesi sonrasında köylünün ve öğrencilerinin onu tanımak için sabırsızlıkla beklediklerini söyledi.
Beklenen an gelmişti, tüm köy meydandaydı. Meraklı gözlerle yeni öğretmenlerini bekliyorlardı. Ali Rıza Amca ve Ahsen Öğretmen köy meydanına geldi, köylüler birbirinin kulağına fısıldamaya başladı “Nasıl da güzel bir öğretmen, gencecik de.” bazıları da geçmişten gelen kaygıyla “İnşallah bu öğretmen de hemen gitmez. Çocuklar çok üzülüyor sonra.” diyorlardı. Nihayet Ali Rıza Amca, Ahsen Öğretmen’i köylülere tanıttı, ardından öğretmene dönerek “Her neye ihtiyacın olursa istemekten çekinme. Bizler çok çektik öğretmensizlikten. Hepimiz sana yardımcı olmaya hazırız kızım.” dedi. Bir alkış koptu köy meydanında, Ahsen Öğretmen’in heyecanı yerini mutluluğa bıraktı. Köylülerle tanışma sonrası lojmanına geçti ve ilk iş olarak ailesini aradı. O kadar neşeliydi ki annesi ve babası anlamakta güçlük çekiyordu, akşam defalarca sarılıp ağlayan kızlarından eser yoktu. Ne çabuk uyum sağlamıştı gittiği yere. Mutlu olmasına sevinirken bir yandan da kızlarını şimdiden çok özlediklerini fark ettiler.
Ahsen Öğretmen, lojmana yerleşti. Okulun eksiklerini listeledi, eksiklikler kısa zamanda tamamlandı. Artık herkes eğitim öğretime hazırdı. İlk veli toplantısı yüksek katılımlı ve çok verimliydi. Birçok velisi tarlasından, işlerinden kalan zamanda Ahsen Öğretmen’e yardım etmeye hazırdı. Madem köyde geçecekti zaman ve bunca hevesliydi köylü, okul sonrası zamanları boşa geçirmek olmazdı. Öncelikli olarak köyde okuma yazma bilmeyenleri tespit ettiler. Onlara okumayı yazmayı öğretecekti, sonrasında nakış dikiş bilen velileri tespit edip öğrencilerine ve kendisine dikiş nakış dersleri ayarladı. Haftanın üç günü öğrencileriyle birlikte, belirledikleri bir tarlaya gidip yardımcı oluyorlardı tarla sahibine. Okulun bahçesi epeyce genişti, boş durmasındansa bir kısmına sebze ve meyve ektiler emek emek. Geriye kalan bölümde de tavukları olacaktı her sabah taze yumurta alacakları. Okul bahçesinin kapısına da küçük bir kulübe yaptılar, okula gelenlere neşeyle selam verecek onlar okulda yokken de okulu koruyacak köpekleri Duman için. Kısacık zamanda bu kadar güzel şeyi başarmak tek başına yapılacak iş değildi. Ahsen Öğretmen her gece başını yastığa koyduğunda, teşekkür ediyordu Allah’a bu kadar güzel bir mesleği olduğuna ve ilk görev yerinde bunca yüreği güzel insanla tanışma fırsatı olduğuna.
Aradan yıllar geçti, Ahsen Öğretmen’in mezun ettiği öğrencilerden kimisi doktor, kimisi mühendis, kimi de öğretmen olmuştu. Artık bayrağı devretme vakti gelmişti, zor gelecekti bu güzel Anadolu köyünden ayrılmak fakat böyle olması gerekiyordu. Elinde filizlenip yetişen öğrencisine okulunu, lojmanını ve her karesinde emeği olan bahçeyi teslim ederken gözyaşlarına hâkim olamadı Ahsen Öğretmen. Gururluydu, kendi öğrencisi kaldığı yerden devam edecekti. Hüzünlüydü, çok sevdiği köyden ayrılacağı için. Gün ağarırken geldiği köyden, gün bitiminde ayrılıyordu. Yeni öğretmenler, mühendisler, doktorlar yetiştireceği öğretirken bir yandan da öğrencilik edeceği başka bir Anadolu köyü
ne doğru.