Tüm okul ve eğitim hayatımız boyunca ‘’okuma’’ kavramı üzerinde duruldu. 1. sınıfta aşılanmak istenen ‘’okuma’’ alışkanlığı ortaöğretimde de devam etmekte. Kitap veya herhangi bir paragrafı okumakta zorlanıyor, üşeniyoruz. Oysa okumak bu insanlığın en büyük hazinesi. Bu söz gelimini birçok yer ve uzmandan duyabilirsiniz. Bakın okursunuz demiyorum, duyarsınız diyorum. Okuma eylemi, basite indirgenemeyeceği gibi zoraki bir duruma da sokulmamalı diye düşünüyorum. İlk ve orta 

öğretim bitirmiş ve üniversitede sürekli ''okuma ve yazma'' üzerine kurulan bir bölüme gitmiş olmamın artılarını ve eksilerini büyüdüğüm yaşlarda anladım. Okuma üzerinde yıllar boyu, tüm eğitim kademeleri ve kurumları yeterince durdu. Peki ya durması – doğru veya yanlış bir biçimde – işe yaradı mı? Sanmam. Fakat değinmek istediğim ve merak ettiğim konu şu ki, yazmak üzerine neden durulmuyor? Önce okumak mı gerekiyor yazmak için? Doğru fakat yazamamanın en büyük eksikliği okumak değil, yazmamaktır. Çoğu kişi genellikle yazmanın okumaya göre daha zor olduğunu söyler.

Doğruluk payı vardır fakat biraz düşünme ve analiz etmeye vaktimiz varsa – ki bu tarz konuları 

düşünmeye bile değer görmüyoruz – olayın tam tersi olduğunu, yani okumanın yazmaya göre daha 

meşakkatli ve zahmetli olduğunu anlarız. 

Örneğin; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sadece Beş Şehir ve Huzur eserlerini okuyan bir insan, Tanpınar’ı okumuş olur mu? Bence olmaz. Okumak anlamaktan geçer. Bir insanı okumak, o insanı anlamaktır. O insanın; hayat görüşünü, ideolojisini, edebi kişiliğini, psikolojik durumunu ve daha nice ilkelerini 

anlamamız. Eğer bu ilkeler kişiliğimize uygunsa, bizim de hayatımıza almamız gerekmez mi? 

İşte okumanın meşakkatli ve zahmetli yanı da burada başlıyor. Çoğu Necip Fazıl okurları, okurları derken harbiden okurları, hala Necip Fazıl’ı okuduğunu ve bitiremediğini söylüyor. Bir insanı okumak; sadece onun eserlerini okumakla bitmez, onun hedef gösterdiği eserleri de okumak gerekir. 

Çünkü okumak, anlamaktan geçer. Devlet ve özel eğitim kurumlarında ‘’Okuduğunu Anlama’’ metinlerini ya da derslerini gerçekten ‘’anlama’’ üzerine yapılmasını, ayrıyeten ‘’yazma’’ konusundaki çekimser ve ciddiyetsiz tavırların yok olmasını, yazmanın da okumak kadar kıymetli bir şey olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini düşünüyorum.