“Öğretmenim evrim teorisine inanmadığını, insan soyunun Adem’le Havva’dan geldiğini söylüyor. Düşünebiliyor musun anne, bir meyvenin iki insanı cennetten kovdurabileceğine inanıyor. Öğretmenim fantastik hikayeleri çok seviyor bence.”
Henüz on bir yaşındayken kendisine sunulan dogmatik bilgiyi elinin tersiyle itiyor olması hoşuma gitmedi değil. Anasının oğlu ne olacak, deyip gülümsedim.
“Bu konuda iki teori var” dedim uzamış saçlarını kulağının arkasına alırken. “Bilimsel görüş insan soyunun evrimle, dini görüşse Adem ve Havva ile başladığını söyler. Ama evrenin mimarı konusunda henüz mutabakata varılamadı”.
Merakla bana bakan gözlerini kocaman açmıştı, beni ilgiyle dinlediği zaman hep böyle bakardı. Evrim teorisinden bahsedince, aklıma Shakespeare’in de alet edildiği Sonsuz Maymun Teoremi geldi.
Minik şehir kuşlarının seslerini dinlemek için gölgesinde oturduğumuz gürgen ağacının yaprakları esintiyle hafifçe kıpırdarken gözlerine bakarak anlatmaya başladım.
“Hikayeye göre Darwin evrim teorisini ortaya attığında kiliseyle bilim dünyası karşı karşıya geliyor, din adamları “Evrim de neymiş, öyle saçma şey olmaz, kainattaki her şeyi Tanrı yarattı. Soyumuz Adem ve Havva’dan türedi” diyor. Fakat Darwin pek de öyle milletin karşısında çat çat cevap verip onları teorisine ikna edebilecek ve dahası bununla uğraşmak isteyecek bir adam olmadığı için, bu görev arkadaşı Thomas Huxley’e düşüyor. Din adamlarının da bulunduğu hararetli bir tartışma ortamında Huxley diyor ki “ölümsüz bir maymuna bir daktilo, sonsuz kağıt, mürekkep ve yeteri kadar zaman verirseniz daktilonun tuşlarına rastgele basarak bir süre sonra Shakespeare’in bir metnini yazabilir. Basit bir olasılık hesabıyla bunu matematiksel olarak da ispat edebiliriz. Bu bakış açısıyla rastgele hareket eden moleküller de şansa biraraya gelip bir canlıyı oluşturabilir.”
Ortamda bir sessizlik oluyor tabii, işin içine matematik girince herkes ikna olur gibi oluyor. Halbuki Shakespeare’in kendisini oturtsan daktilonun başına, o bile tuşlara rastgele basarak kendi sonelerini tekrar yazamaz. Uzun yıllar sonra bu teoremi ispatlamak için deneyler yapılıyor, bir sürü maymunu bir laboratuvarda daktiloların önüne oturtuyorlar, hadi başlayın bakalım deyip maymunları izliyorlar. Herkes Hamlet’in yeniden yazılmasını beklerken ne oluyor biliyor musun? Maymunlar anlamlı tek bir cümle yazamadıkları gibi üstüne bir de daktiloları kırıyorlar.”
Tam kendisinden beklediğim tepkiyi vererek “Sence bu hikayeye bakarak insanın yaradılışıyla ya da evrim teorisiyle ilgili bir çıkarım yapabilir miyiz?” dedi.
“Tabii ki hayır” dedim, ama elimize kurukafayı alıp şunu söyleyebiliriz zannımca: Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!