Dün girdiğim yks ile birlikte boş geçirdiğim zamanların bahanesi de eriyip gitmiş oldu. Boş geçirmekten kastım bir uyku halinden ziyade kendimi geliştirmeye yönelik bir duraklama. Zamanın attığı her adımla giderek kısırlaşan genel kültürümü örnekleyebilirim bu duruma. Beynimi köhnemiş ve halimi zavallı hissetsem de önümüzdeki ayların renkli geçeceğine inanıyorum. Türkiye şartlarında kendimizi en kötüye hazırlamak icap ettiğini de atlamamak gerekiyor.


Yaşımın rakamları gelecek heyecanını bastıracak kadar ağırlaşmadı hala. En olmadık anlar kalbim heyecanlara kapılabiliyor. Saatlerce yürümek ve kaldırımlara sarkmış ağaç yapraklarının altından, yapraklara hafiften dokunarak geçmek mutluluk veriyor. Deniz, ufkundakilere hep bir çekicilik katıyor. Yaşanılmamış aşklar ve acılar sopalarıyla beni dürtüyorlar. Oturmamalıyım, kalkmalıyım, bir şeyler beni bekliyor olmalı. Arıyorum, akşama kadar yürüyorum, bakıyorum. Bulamıyorum hiçbir şeyi. Arama azmimi yitirecek kadar yaşlanmadım neyse ki. Normalde bu tür yazıları ajandama yazarım. Normal dediğin nedir ki zaten? Normalin varlığı fazlasıyla sorgulanabilir. Normal diye bir şey yoksa aslında her şey normaldir. Yazıklar olsun otuz gün nasıl bekleyeceğim?