Sarı siyah şeritlerin art arda sıralandığı bağcıklarını çözüp botlarını çıkardı. Uzun ve sıkıcı geçmiş günün ağırlığıyla yaptığı mecburi bir işti bu. Ayaklarının kokmasından nefret ederdi. Ne kadar zor gelse de yeni çoraplarını giymeden önce yıkaması gerekirdi. Az önce ara verdiği kitaptaki anılardan etkilenip cezaevinde yatsam nasıl olurdu diye düşündü. Uzun soluklu bir yaşam tarzı için muhtemelen iyi bir fikir değildi ama ilk gününün nasıl geçeceğini tahmin edemiyordu. Belki de iyi olurdu. Belki orada daha samimi dostluklar kurabilirdi. Belki ilk günün sonunda, sorumluluklarından kurtulduğu için tatlı bir rahatlama hissederdi. Belki günü kurtarırsa yakalayabileceği sabah dokuz akşam altı beyaz yaka temposunun ve her hâlükârda sahip olduğu yalıtılmışlığın verdiği rahatsızlık yok olurdu, belki de iradesinin getirdiği sorumluluk ağır geliyordu ve hapiste yatağında yatıp tavanı ya da alt kattaysa ranzanın tavanını izlerken hafiflemiş hissedebilirdi. Yine de hapse nasıl girebileceği konusunda net bir fikri yoktu. Girip girmemesinin iyi bir fikir olduğunu da bilmiyordu. Bu düşünceler onu yordu ve üşenip bu konuyu düşünmekten vazgeçti. Ölü yatağına yatıp uyudu. Uykusu gelmiş olmalıydı. Günün yaklaşık yarısını uykuyla geçirip diğer yarısında uyku ve uyanıklık arasında var oluş mücadelesi veriyordu. Fazlasıyla yormuştu bu tembellik onu.
Ölü Odasından Manzaralar
Yayınlandı